İşçi ve İşveren Arasında Akdedilen Sözleşmeden ve Haksız Rekabetten Kaynaklanan Cezai Şart Alacağının Tahsiline İlişkin Karar
9.
HD., E. 2021/3076 K. 2021/9789 T.1.6.2021
YARGITAY
İLAMI
MENFİ TESPİT
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : İstanbul 29.
Hukuk Dairesi
TARİHİ : 12/11/2020
NUMARASI : 2020/1294-2020/1473
Taraflar arasında görülen dava sonucunda
verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı
vekilince istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu
anlaşılmış ve duruşma için 01/06/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı
kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına vekili Avukat K1 ve K2 ile
karşı taraf adına vekili Avukat K3 K4 geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır
bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son
verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi,
gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY
KARARI
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait iş
yerinde kılavuz kaptan olarak 18.09.2018 tarihinde 854 sayılı F1 İş Kanununa
bağlı işçi olarak çalışmaya ve limanlarda Türk ve yabancı bayraklı gemilere
ilişkin kılavuzluk hizmetini ifa etmeye başladığını, davalı tarafından
davacıdan işe giriş esnasında işe giriş şartı olarak teminat senedi niteliğinde
bir senedin imzalanmasının istendiğini, esasen işe giriş gayesiyle ve işe
alınmama korkusundan ileri gelen bir baskı nedeni ile salt ad-soyad-tarih ve
imza bölümlerini doldurarak imzaladığı teminat senedini davalıya teslim
ettiğini, davalıya göndermiş olduğu ihtarname ile iş sözleşmesini
sonlandırdığını bildirdiğini ve teminat senedinin iade edilmesini talep
ettiğini, davalının da davacının istifası akabinde teminat amaçlı olarak senedi
iade etmeyip, davacı tarafından boş bırakılan özellikle bedel ve ödeme tarihi
kısımlarını davacının rızası hilafına doldurarak davacı aleyhine 21.02.2019
tarihinde İstanbul 4. İcra Müdürlüğü 2019/7173 esas sayılı dosya üzerinden
27.09.2018 keşide tarihli 20.02.2019 ödeme tarihli 110.000,00 USD bedelli senet
ile kambiyo senedine dayalı icra takibi başlattığını, iş bu teminat senedi
davacı tarafından esasen işe girme gayesiyle ve aksi durumda işe alınmayacağı
kendisine belirtilmesinden ileri gelen bir baskı nedeni ile imzalandığını ve
hatta davacının iş bu senedin kendisine karşı kullanılmayacağı belirtildiğinden
senet bedeli ve ödeme tarihi gibi önemli bilgileri dahi doldurmadan senedi
davalıya teslim ettiğini, ancak istifanın akabinde bu senedin kendisine
verilmeyerek icra takibine konu edilmesi üzerine iş bu davanın açılmasının
zorunlu hale geldiğini, teminat senedindeki bedelin davalının kılavuz kaptanlar
ile imzaladığı iş sözleşmesinde yer alan cezai şart tutarı ile aynı olduğu iş
bu fahiş tutardaki cezai şarta ilişkin işçiye baskı ile tarihsiz senet imza
ettirildiği ve buna dayanılarak da işçinin istifasını takiben ihtiyati haczen
tüm mal varlıklarına karşı işlem yapıldığını, kötü niyetle işçiye zarar vermek
için cebri icra yoluna başvurulduğunu belirterek İstanbul 4. İcra Müdürlüğü'nün
2019/7173 esas sayılı dosyasına konu edilen 110.000,00 USD bedelli senedin
teminat senedi vasfında olduğuna, davalının davacıdan yasal bir alacağının
olmaması nedeniyle, davacının takip konusuna ilişkin icra takibine konu
senetten ve icra dosyasından borçlu olmadığının tespitine, menfi tespit
nedeniyle davacının İstanbul 4. İcra Müdürlüğü 2019/7173 esas sayılı
dosyasındaki takibin iptaline, davalının icra takibinde davacıyı kötü niyetli
ve dayanaksız olarak taraf göstermiş olması sebebiyle davalının %20 den aşağı
olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davaya konu senedin
teminat senedi olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, bununla birlikte
davacının, teminat senedi iddiasının; dava dilekçesinde taraflar arasındaki
Hizmet Sözleşmesinde yer alan cezai şarta dayandırmakta (Madde 5.11) ve senedin
buna ilişkin olarak tanzim edildiğini ikrar ettiğini, davacının hiçbir
iddiasının kabulü anlamına gelmemek kaydı ile cezai şartı ödemek için verilmiş
bir senet teminat için değil ifa için verilen senet olduğunu, hizmet
sözleşmesinin 5.11. maddesi ise taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanununun 444 ve 447 ve devamı maddeleri kapsamında hizmet sözleşmesinin sona
ermesinden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı niteliğindeki anlaşmayı ihtiva
etmekte olup davacı dilekçesinin başında izah edilen olaylar çerçevesinde bu
anlaşmayı açıkça ihlal ettiğini, bu doğrultuda Türk Ticaret Kanunu'nun göreve
ilişkin amir hükümleri ve yerleşik Yargıtay İçtihatları kapsamında uyuşmazlığın
çözümünde görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, kılavuzluk hizmeti
veren şirketlerin bu hizmeti verebilmek için kılavuz kaptanlara muhtaç
olduğundan kılavuz kaptanların şartlarını ve standartlarını kendileri
belirledikleri şekilde, son derece yüksek ücretlerle ve yüksek imtiyazlara
sahip olarak iş sözleşmeleri akdettiklerini, davacının müvekkili şirket ile hür
iradesiyle 18.09.2018 tarihli hizmet sözleşmesini akdettiğini, hizmet
sözleşmesi uyarınca davacının aylık ücretinin 51.386,85 TL olduğunu, işbu
ücrete ek olarak da yılda iki tam maaş ikramiye aldığını, başta eğitim düzeyi
olmak üzere birçok niteliğe sahip olan bir kılavuz kaptana, kendisini işe
almama tehdidi ve baskı ile senet imzalatıldığı yönündeki iddiaların maddi
gerçeği yansıtmadığı ve dahi hayatin olağan akışına aykırı olduğunu, Ulaştırma
ve Altyapı Bakanlığı tarafından 31 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazete'de
Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği ("Yönetmelik")
yayımlanmış ve römorkörlük hizmetleri farklı lisans tiplerine (A, B ve C)
bağlandığını, bahsi geçen Yönetmeliğin 8. maddesi ile; A sınıfı kılavuzluk
faaliyet lisansı almak isteyen şirketler bakımından; kılavuz kaptan yeterlik
belgesine sahip en az 24 kılavuz kaptan istihdam etme, B sınıfı kılavuzluk
faaliyet lisansı almak isteyen şirketler bakımından; kılavuz kaptan yeterlik
belgesine sahip en az 8 kılavuz kaptan istihdam etme zorunluluğu getirildiğini,
müvekkili şirketin de, yeni yönetmelik doğrultusunda, uzun yıllar
gerçekleştirdiği kılavuzluk faaliyetinin icrası ve bu doğrultuda faaliyet
lisans belgesinin temini amacıyla istihdam etmekte olduğu 32 Kılavuz kaptan'ın
bordrolarıyla birlikte 13.02.2019 tarihinde T.C. Ulaştırma ve Alt Yapı
Bakanlığı F1 ve İç Sular Düzenleme Genel Müdürlüğüne başvuruda bulunduğunu,
ancak davacının da içinde bulunduğu 32 kılavuz kaptanın; müvekkili şirket
tarafından T.C. Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı F1 ve İç Sular Düzenleme Genel
Müdürlüğü'ne yapılan başvuru ile aynı tarihte, hiçbir gerekçe göstermeksizin
toplu olarak istifa ettiklerini, bu istifaların akabinde de müvekkili şirket
ile aynı hizmet bölgesinde (İskenderun'da) kılavuzluk faaliyeti gerçekleştiren
F1 Kılavuzluk A.Ş ne geçtiklerini, buna ek olarak davacı da dahil olmak üzere
ilgili kılavuz kaptanların istifa amacıyla gönderdikleri tüm ihtarnamelerin her
birinin ortak bir iradenin ürünü olarak aynı içerikte kaleme alındığı ve istifa
için hiçbir gerekçe içermediğini, davacının da içinde bulunduğu bu toplu istifa
hareketi nedeniyle müvekkili şirket nezdinde yeterli kılavuz kaptan sayısının
sağlanamadığı ve müvekkili şirketin başvurusunun reddedildiğini, kılavuzluk
için hizmet faaliyeti lisansı alamadığını belirterek görevsizlik itirazının
kabulü ile görevsizlik kararı verilmesine ve dosyanın görevli Asliye Ticaret
Mahkemesine gönderilmesine, davacı aleyhine, senet miktarının %20'sinden az
olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
İlk Derece Mahkemesince, yapılan
yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı
gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı,
davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, davalının istinaf
başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi
gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu :
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle
kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin
kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava, rekabet yasağının ihlalinden
doğduğu ileri sürülen cezai şart alacaklarının tahsili istemine ilişkin olup,
öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu
kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş
mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar
Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan
hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk
Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava
olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm
ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla
görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz
önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde
çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş
Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı
uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki
niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun
5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi
gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011
tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde
düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren
vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her
türlü hukuk uyuşmazlıklarına, b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510
sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak
üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve
sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş
mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere
bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi
ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları
çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu'nun
5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır.
Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5.maddesi, Türk Ticaret
Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret
mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki 'aksine hükmü' öngören bir
düzenlemedir.
Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı
Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve
Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun
4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan
davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan
Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk
Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul
edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret
mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu’nun 444-447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler
içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin
kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak
düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin
sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir.
İşçi ile işveren arasında sözleşmenin
sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma
olmadıkça, Borçlar Kanunu'ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı
vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma
yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart
ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı
kanun değil, iş sözleşmesidir.
İş sözleşmesi devam ederken işçinin
sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir
anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş
sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği
gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir.
Türk Borçlar Kanunu'nun rekabet
yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren
tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması
halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih
müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince
değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.
Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi
olduğundan Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş
Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali
nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri
görevlidir. Dairemizin önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten
sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat
davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden
değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, yukarıda belirtilen açıklamalar
uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan
dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Somut olayda davacı işveren ile davalı
işçi arasında rekabet yasağına ilişkin düzenlenmiş olan sözleşme maddesi
uyarınca tarafların talep edebilecekleri cezai şart ve tazminata ilişkin
davaların görülme yeri iş mahkemeleri olduğundan davalı tarafın bu yöndeki
temyiz itirazlarının yerinde değildir.
2-Taraflara arasındaki diğer bir
uyuşmazlık iş sözleşmesindeki haksız rekabete bağlı cezai şart alacağının
bulunup bulunmadığı noktasındadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 396.
Maddesi uyarınca İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı
menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır. İşçi, hizmet ilişkisi
devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında
üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete
girişemez.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği,
özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı
süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin
haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin
sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.
Keza kanunun Türk Borçlar Kanunu’nun
427. maddesi uyarınca “Hizmet buluşları üzerinde işçinin ve işverenin hakları,
bunların kazanılması ile diğer sınaî ve fikrî mülkiyet hakları konusunda özel
kanun hükümleri uygulanır.
Diğer taraftan Rekabet yasağı 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ila
447. maddelerinde düzenlenmiştir. Bunun nedeni ise rekabet etmemenin sadakat
borcunun bir gereği olmasıdır.
İş sözleşmesinin kurulması ile doğan
sadakat borcu, işçi tarafından işverenin çıkarlarını koruma ve gözetme
borcudur. Rekabet etmeme borcu ise, iş sözleşmesinin sonuçlarından olan;
işçinin işverene sadakat borcu içinde yer alan alt bir yükümlülüktür. Taraflar
iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet
etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş sözleşmesine konulmasına veya bu konuda ayrı
bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler.
Rekabet yasağının ihlaline bağlı taraflarca kararlaştırılmış olan belli bir
ödemeyi öngören yaptırım, niteliği itibarıyla bir cezai şart hükmüdür.
İş akdinin devamı süresince işçinin
işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür.
Buna karşılık, taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra
işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş akdine konulmasını veya bu
konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler.
İş akdi sona erdikten sonra işçinin işverenle rekabet etmeme borcu ancak böyle
bir yükümlülük sözleşme ile kararlaştırıldığı takdirde söz konusu olmaktadır.
(Süzek, S. İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Baskı İstanbul 2014, S:344., YHGK.
22.09.2008 gün ve 2008/9-517 E, 2008/566 K. Sayılı ilamından. Aynı atıflar YHGK‘nun
21.09.2011 gün ve 2011/9-508 E, 2011/545 K ile Y. HGK. 27.02.2013 gün ve
2012/9-854 E, 2013/392 K. Sayılı ilamlarında da yapılmıştır).
Borçlar Kanunu’nun 180. Maddesinin 1.
Fıkrasında “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın
ifası gerekir” hükmü yer aldığından, işverenin herhangi bir zararı ispatlamak
zorunda bulunmaksızın sözleşmede kararlaştırılan cezai şartı isteyebilmesi
olanağı vardır. Bu durumda işverenin cezai şartı talep edebilmesi için rekabet
yasağının ihlal edildiğini ispatlaması yeterlidir. (Süzek, S. İş Hukuku, Yenilenmiş
11. Baskı İstanbul 2015, S:378)
Somut olayda, davacı işe girerken iş
sözleşmesinde yer alan fahiş tutardaki cezai şarta ilişkin baskı ile tarihsiz
senedin imzalatıldığını, teminat senedi niteliğinde bu senedin geçerli
olmadığını belirterek bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini talep
etmiştir. Davalı taraf ise senedin teminat senedi olmadığını, iş
sözleşmesindeki cezai şarta ilişkin olarak ifa için verilen senet olduğunu
savunmuştur.
Davalı işçinin davacı şirkette
18.09.2018 tarihinde akdedilen yazılı iş sözleşmesi ile kılavuz kaptan olarak
işe başladığı, bu sözleşmenin 5.11. maddesi ile davalının gerek iş
sözleşmesinin devamı sırasında ve gerekse iş sözleşmesinin sona ermesinden
sonra iki yıl süre ile işveren ile kendi adına rekabet edebilecek bir iş
yapmamayı, sektöründeki rakip diğer işletmelerde çalışmamayı, söz konusu
işletmelerde ve firmalarda ortak yahut başka bir sıfatla herhangi bir menfaat
ilişkisine girmeyeceğini, Karadeniz Ereğlisi Limanı, İzmit Körfezi ve
İskenderun yetkili kılavuz kaptan belgesi ile İskenderun Körfezi ve İzmit
Körfezinde, Yalova yetkili kılavuz kaptan belgesi ile Yalova bölgesinde,
Karadeniz Ereğlisi Limanı yetkili kılavuz kaptan belgesi ile Karadeniz Ereğlisi
limanı bölgesinde aynı hizmet dalında faaliyet gösteren farklı bir kurum adına
kılavuz kaptan olarak çalışmayacağını beyan ve taahhüt ettiği, devamında
davacının görevinden ayrılmak istemesi durumunda ve belirtilen hususlara aykırı
davranması halinde taahhüdün gereği olarak yükümlülüğe uymaması nedeniyle
işverenin uğrayabileceği bütün zararları karşılamayı, ek olarak Türk Borçlar
Kanununun 446.maddesi uyarınca düzenlenmiş cezai şart olarak son brüt maaşının
sekiz katı ücreti ve çalıştığı her yıl için bir brüt maaş miktarı olarak
ödemeyi kabul ettiği, buna ek olarak Türk Borçlar Kanununun 446. maddesi
uyarınca düzenlenmiş olan cezai şartı 110.000 USD ödemeyi kabul ve taahhüt
ettiği görülmektedir. Taraflar arasında Türk Borçlar Kanunu 444. ve devamı
maddelerine uygun rekabet yasağı sözleşmesi yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı
işçinin iş sözleşmesinin sona ermesinden bir gün sonra aynı il sınırlarında
aynı alanda iştigal eden rakip işyerinde işe başladığı, rekabet yasağına aykırı
davrandığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince
takibe konu senet bedelinin taraflar arasında iş sözleşmesi dışında yapılmış
bir sözleşme bulunduğunun ispat edilemediği, davalının zarara uğradığı iddiası
bakımından zarara ilişkin somut bir delil bulunmadığı ve ispatlanamadığı
gerekçesi ile davacının borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline
karar verilmiş ise de; Türk Borçlar Kanunun 180. maddesi uyarınca cezai şart
alacaklısını zarar bakımından ispat yükünden kurtarır.
Hal böyle olunca davacının iş
sözleşmesindeki rekabet yasağı maddesine aykırı davrandığı ve bu madde uyarınca
cezai şart miktarı olarak düzenlenen senet uyarınca borçlu olduğu, ancak Türk
Borçlar Kanunu 182/son hükmünü de göz önünde bulundurmak suretiyle
değerlendirme yapılması gerekmekte olup İlk Derece Mahkemesince yazılı gerekçe
ile davacının borçlu olmadığının tespitine ve icra takibinin iptaline karar
verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında, davacının kötü niyet
tazminatı alacağına hak kazanıp kazanmadığı konusunda da uyuşmazlık
bulunmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72.
maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı
vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa
derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca
hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu
menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa,
talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan
tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip
konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı
üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep
edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı
icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır.
Başka bir ifadeyle; İcra İflas
Kanunu'nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu)
lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa
dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı
(borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız
olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup,
ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun
üzerindedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel
Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 esas, 2010/154 karar, 07.12.2011
tarihli ve 2011/13-576 esas 2011/747 karar ve 20.03.2013 tarihli ve 2012/19-778
esas, 2013/250 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olayda yukarıda belirtilen bozma
gerekçesine göre davalı tarafın icra takibinde haksız ve kötüniyetli
olmadığının anlaşılmasına göre kötüniyet tazminatı koşulları oluşmadığından
kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı
gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye
Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULARAK ORTADAN
KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine
gönderilmesine, davalı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma vekalet
ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek
halinde ilgiliye iadesine, 01.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
02/09/2021