İçeriğe geç

Boşanma Sebepleri

BOŞANMA AŞAMALARI

  • Boşanma davası öncesinde eşlerin birbirine yabancılaşması-DUYGUSAL BOŞANMA
  • Hukuki sorun-YASAL BOŞANMA
  • Ayrılma sonrası para ve mal sorunlarıyla ilgili – EKONOMİK BOŞANMA
  • Ana-baba olarak çocukların VELAYETİ ile ilgili -AİLE BOŞANMASI
  • Sosyal faaliyetlerde ortaya çıkan değişiklerle ilgili- SOSYAL BOŞANMA
  • Yeniden bağımsızlık kazanarak tarafların kendini bulma sorunlarıyla ilgili PSİKOLOJİK BOŞANMA

4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşan davası iki şekilde açılabilir,

1) Anlaşmalı boşanma davası; her iki tarafın boşanmanın tüm mali sonuçları ile varsa çocukların durumu hakkında anlaşarak evlilik birliğini sona erdirmesidir.

2) Çekişmeli boşanma davası; Taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet vb. gibi konularda belli bir çekişmenin yaşandığı bir dava türüdür.

  • Çekişmeli boşanma davası, genel(nispi) veya özel(mutlak) boşanma sebepleri olmak üzere iki kategorik HUKUKİ SEBEBE dayanılarak açılabilir.

BOŞANMADA HUKUKİ SEBEP

HUKUKİ SEBEP; «Medeni yargılama hukuku cihetinden hukuki sebep tarafların iddia ettiği hayat olayının dahil olduğu hukuki ilişki, bir diğer ifadeyle, vakıaların ilintili olduğu hukuk normudur.» tanımı yanında Kısaca; taraflar arasındaki somut ihtilafa uygulanacak hukuk kuralları ya da kanun hükmü olarak da tanımlanabilir.

  • Hmk 33. madde; Hakim Türk Hukukunu resen uygular.
  • Hmk 119/1. madde; «g) Dayanılan hukuki sebepler.» benzer şekilde cevap dilekçesinin içeriğini düzenleyen 129/1,f. Fıkrası
  • Somut olaya uygulanacak hukuk kuralları, hukuki sebep olup dava sebebi olarak kabul edilemez.

BOŞANMADA DAVA SEBEBİ;

DAVA SEBEBİ; Davanın temelini oluşturan, ilgilisi ve tasarruf hakkı taraflar olan vakıalardır.

  • HMK 25. madde «Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.»
  • ΗΜΚ 119 «e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
  1. f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.>>>

Genel Boşanma Hukuki Sebepleri

  • Genel Boşanma Nedenleri TMK nın 166. maddesinde düzenlenmiş olup;

1-Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması(166/1-2)

2-Anlaşmalı Boşanma(166/3)

3-Fiili Ayrılık (166/4)

Hukuki sebeplerine dayanılarak açılabilir.

  • Hakime geniş takdir yetkisi tanınmış bir hukuki sebeptir.(166-1-2, kısmen 166-3)

Özel-Genel/Mutlak-Nispi Boşanma Sebebi Ayırımı Önemi

➤ Boşanma sebepleri arasındaki Özel- Genel/Mutlak-Nispi Ayırımının;

1) Kusur durumu

2) Hakimin, «evliliğin çekilmez hale gelip gelmediğinin» incelemesinin gerekip gerekmediği

Noktasında önemlidir.

➤ Bu durumda genel boşanma sebebi ile nispi özel boşanma sebeplerinin ortak özelliği ve mutlak özel boşanma sebebinden farkıysa; her ikisi bakımından da sebebin gerçekleşmesi yanında, bu durumun evlilik birliğini çekilmez hale getirip getirmediğini incelemesi gerektiğidir.

Genel Boşanma Sebebine Dayalı Çekişmeli Davalarda

«Evlilik birliğinin temelinden sarsılması» genel boşanma sebebine dayalı çekişmeli davalarda;

1)Hakim evlilik birliğinin çekilmez hale gelip gelmediğini

2) Eşlerin kusurlarının ne olduğu önemli olacaktır.

  1. a) Kusur kıyaslamasında hangi tarafın tam, ağır, az ya da eşit kusurlu olup olmadıkları değerlendirilecektir.
  2. b) Kusur belirlemesiyse boşanmanın ferilerine etki edecek olup buna göre nafaka ve maddi ve manevi tazminata hükmedilecek veya edilmeyecektir.

Özel Mutlak Boşanma Sebepleri

Özel mutlak boşanma sebepleri konularındaysa;

  1. Belirli bir olayın gerçekleşmesi şartı aranmıştır. Bu özel sebep gerçekleşmiş ise boşanmaya karar verilir.
  2. Bu şartlar gerçekleşmiş ise ayrıca hakimin, bu şartın evlilik birliğini sarsacak nitelikte olup olmadığını incelemesi gerekmez.
  3. Tarafların kusurları veya bu durumun evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi aranmaz

Yasa koyucu; « özel mutlak boşanma sebeplerinden birinin varlığı ispatlanmışsa» ortak hayat çekilmez hale gelmiş olarak kabul etmiştir.

Davaya konu edilen bir mutlak özel boşanma sebebi davada ispatlanmış ise; davaya bakan hakim, davanın tarafı eşlerin bunun dışında dilekçelerinde ileri sürdükleri başkaca da iddiaları varsa bu iddiaları ve boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların diğer kusurlarını hükme esas alamaz.

Özel boşanma sebeplerinden biriyle açılmış bir boşanma davasında, davacının da boşanmayı gerektirecek ağırlıkta bir kusuru ispatlanmış olsa bile bu husus, karşı tarafça dava konusu yapılmamış ise yani karşı dava veya ayrı birleşen bir dava ile ileri sürülmemiş ise dikkate alınmayacaktır.

Özel boşanma sebebine dayalı bir boşanma davasında davalı taraf;

  • Birleşmiş bağımsız bir davası ya da karşı davası yoksa
  • Davacı eş hakkındaki iddiasını ispat etmiş olsa bile,
  • Aleyhine dava açılan eşin kusuru tam kusur olarak kabul edildiğinden,
  • Kusura dayalı mali sonuçlara ilişkin yoksulluk nafakası ve tazminat alması mümkün değildir.

Nispi Özel Boşanma Sebepleri

Nispi özel boşanma sebeplerinde;

1) Aynen mutlak özel boşanma sebeplerindeki gibi kanun koyucu birtakım şartların gerçekleşmesini aramış,

2) Bu durumun evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi de mutlak boşanma nedeninden farklı olarak aranmıştır.

Bunun doğal sonucu olarak da; özel boşanma sebebiyle aleyhinde yürütülmekte olan bir davada ayrıca bağımsız, bir boşanma davası bulunmayan davalının, kusur esasına dayalı boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerini (TMK m. 174/1-2 ve 175) ileri süremeyeceği tartışmasızdır… Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; tarafların terk hukuksal sebebine dayalı boşanmalarına karar verildiği, taraf- lar yönünden boşanmaya sebep olan olayın “kadının haklı bir sebebi olmaksızın ortak konuta dönmediği” şeklinde belirlendiği, özel ve mutlak boşanma sebebine dayalı davalarda dava konusunun sadece ve sadece kanunun aradığı belli şartın gerçekleşip gerçekleşmediği hususu olduğu, hâkimin ileri sürülen sebepten farklı vakıaların ispatlanıp ispatlanmadığını araştırmasına gerek olmadığı gibi, ispatlanmış olsa dahi taraflarca gerçekleştirildiğinden bahisle başkaca kusurlu davranışları hükme esas alamayacağı, bu durumun doğal sonucu olarak da bir başka mahkemenin yargılamasına konu olan hakaretlere dayalı şekilde erkek eşin kişilik haklarının zedelenmiş olma- sından söz edilemeyeceği, manevi tazminata hükmedilebilmesi için boşanmaya sebep olan olayın kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi gerektiği, terk edilmiş olmanın kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı, boşanmaya sebep olmayan bir vakıanın nedensellik bağının kurulmasında ölçü olarak alınarak mahkemece TMK’nın 174/2. maddesi uyarınca manevi tazminat ödenmesine karar veremeyeceği tereddütsüzdür. Häl böyleyken yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, terke dayalı olarak verilen boşanma kararında, boşanmanın fer îsi niteliğinde erkek eş yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 05.04.2021 T., 2021/1093 E., 2021/2672 K.

<<Dava, özel sebebe (TMK m. 161) dayanmaktadır. Kanunda yer alan özel boşanma sebeplerinden biriyle açılmış bir boşan- ma davasında, bu bu özel sebebin yanında davacının da boşan- mayı gerektirecek ağırlıkta bir kusuru ispatlanmış olsa bile; bu husus, karşı tarafça dava konusu yapılmamış ise artık özel sebebe dayalı boşanma kararı verilmesinde ve sonuçlarında dikkate alınamaz. Somut olayda davalının eyleminin Türk Me- deni Kanunu’nun 161. maddesinde yer alan boşanma sebebini oluşturduğunda duraksama yoktur. Özel boşanma sebebi ispat lanmıştır. Bu bakımdan, artık davalının dayanılan boşanma sebebini çürütmek amacıyla değil de, “Davacının da kusurlu olduğunu” ispat etmeye yönelik gösterdiği deliller ve davacının kusuru dikkate alınmaz. Diğer bir ifade ile özel boşanma sebebine dayalı boşanma davalarında; evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle açılan boşanma davalarında olduğu gibi davacının kusurlu davranışlarının dikkate alınması suretiyle kusur kıyaslaması yapılamaz. O halde, somut olayda özel boşanma sebebiyle boşanmaya karar verildiğine göre davalı kadının tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekir.

Mahkemece, bu husus nazara alınmadan, davacı erkeğe kusur izafe edilmesi doğru olmamakla beraber verilen boşanma kararı sonucu itibarıyla doğru olduğundan boşanma kararının gerekçesinin değiştirilmesi suretiyle onanması gerekmiştir…”

Özel ve Genel Boşanma Sebebi ile Açılan Dava Anlaşmalı boşanmaya Dönebilir mi?

Yargıtay uygulamasında, yalnızca TMK m. 166/1-2 uyarınca «evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına» istinaden açılan davalara anlaşmalı boşanma davası olarak devam etmek mümkündür. Özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan boşanma davalarına, anlaşmalı boşanma davası olarak devamı mümkün değildir. Şartları varsa usulüne uygun şekilde ıslah yoluna başvurmak ya da ayrı bir anlaşmalı boşanma davası açmak mümkündür.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 22.10.2015 T., 2015/2594 Ε., 2015/19100 Kararı;

<<…Davacı erkek terk hukuki sebebine dayanarak boşanma davası açmış, mahkemece ön inceleme duruşmasında davalının davayı kabul beyanına dayanılarak Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi gereğince tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Türk

Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi ancak aynı Yasanın 166. maddesine dayanılarak açılmış davalarda gerçekleşebilir

(Y.2…. 11.5.1992 tarih 5157-5357 sayılı, 11.1.1995 tarih 13182-152 sayılı kararları). Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesine dayalı açılmış bir dava olmadığı ve usulüne uygun ıslah da bulunmadığı halde, Türk Medeni Kanunu’nun 184/3, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 308 ve 311. Maddelerince davalının davayı kabulünün hukuki sonuç doğurmayacağı gözetilmeden boşanmaya karar verilmesi doğru değildir…”

ETKİLERİNE GÖRE BOŞANMA SEBEPLERİ

  1. A) Mutlak Boşanma Sebepleri;

1-Zina Hukuki Sebebine dayalı boşanma davası (TMK m. 161)

2-Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Hukuki Sebebine dayalı boşanma davası (TMK m. 162),

3-Terk Sebebiyle boşanma davası (TMK m. 164),

4-Anlaşmalı Boşanma (TMK 166/3)

5- Fiili/Eylemli Ayrılık Hukuki Sebebine dayalı boşanma

(166/son)

**Mutlak boşanma sebeplerinden biri varsa ve o vakıanın gerçekleştiği ispat edilirse hakimin bir takdir hakkı olmaksızın hakim mutlaka boşanmaya karar verecektir.

B)Nispi Boşanma Sebepleri;

1-Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebepleri ile boşanma davası (TMK m. 163),

2-Akıl hastalığı hukuki sebebiyle boşanma davası (TMK m. 165).

3-Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebiyle boşanma davaları olarak karşımıza çıkmaktadır.

  • Dava dilekçesinde iddia edilen vakıaların ispat edilmesi tek başına boşanma için yeterli değildir.
  • Kanıtlanan bu vakıaların evlilik birliğini çekilmez hale getirdiğinin de kanıtlaması gerekecektir.

ZİNA HUKUKİ SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVASI (TMK 161. md.)

➤ Madde 161; << Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.>>>

➤ TMK nın 185/son maddesi gereğince eşler birbirlerine sadık kalmak zorundadır.

➤ ZİNA; Evli olan eşin, karşı cinsten biriyle isteyerek ve bilerek cinsel birliktelik yaşamasıdır.

➤ Cinsel ilişki dışında kalan bedeni temaslar, ne kadar yakın olursa olsun, zina değildir.

➤ Zina, özel ve mutlak boşanma hukuki sebeplerindendir. Zina olgusu Türk Medeni Kanununda tanımlanmış değildir.

➤Cinsel birleşme gerçekleşmeksizin bedeni temaslar, sarılma, öpme, okşama, cinsel ilişki öncesi ön sevişme, yakın ilgi ve alaka, flört etme vb. eylemler zina olarak kabul edilmez.Bu tür davranışlar davaya konu somut olayın özelliğine göre zinaya karine teşkil edebilir.

✓ Zinada cinsel ilişkinin tam anlamıyla gerçekleşmesi gerektiği içindir ki bu tür eylemler tek başına zinanın ispatı olamaz.

✓ Yargıtay kararlarında sözünü ettiğimiz eylemler/davranışlar da kendi içerisinde cinsel sadakate aykırı ve cinsel güveni sarsıcı davranışlar olarak gruplanmakta olup, tümü cinsel şiddete yönelik eylemler kapsamında olduğundan, «evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına» dayalı boşanma davasına konu edilebilecektir

  • Eşlerden biri, hem zina sebebine hem de genel boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilir.
  • Zina eylemi, hem TMK m. 161’de düzenlenen özel boşanma sebebini hem de TMK m. 166’da düzenlenen genel boşanma sebebidir.
  • Bu nedenle davacı eşin, bu sebeplerden birine, her ikisine aynı anda ya da terditli olarak dayanması mümkündür.
  • Her ikisine aynı anda dayanılmış ise her ikisi yönünden de karar vermek gerekir.
  • Her ikisine öncelik sonralık ilişkisi içinde yani terditli olarak dayanılmış ise ilk talep edilene göre karar vermek gerekir.
  • Zina sebebiyle boşanmaya karar verilmesi için mutlaka cinsel birleşmenin ispatlanmasına gerek yoktur.
  • Zinaya delalet eden durumların ispatlanması halinde de zina nedeniyle boşanmaya karar verilecektir.
  • İspat konusundaki zorluklar sebebiyle Yargıtay zinaya dayalı boşanma davasında zinanın gerçekleşmesi bakımından bazı karineler kabul etmektedir.
  • Burada dikkat edilmesi gereken hayatın olağan akışına göre göre zina eyleminin varlığının kesinliğe çok yakın kanaati doğuracak olguların ispatlanmasıdır.

Örn: Aynı otel odasında kalmak, aynı evde yaşamak, kocası evde yokken bir erkeği eve almak, birlikte tatile çıkmak, düğün yapılması, cinsel ilişki yoluyla bulaşan bir hastalık, erkeğin/kadının başka kadınla/erkekle uygunsuz fotoğrafının olması ve başka kadınla/erkekle birlikte yaşaması, vb. (Yarg. 2. HD, E. 2014/20635, K. 2015/9686, T. 11.5.2015, Yarg. 2. HD, E. 2016/24076, K. 2018/10959, T. 15.10.18, Yarg. 2. HD, E. 2005 / 832, K. 2005 / 2668, T. 23.2.2005, 2 HD 20.05.2019, 2019/1357 E,2019/6263 K, 2020/1606 e, 2020/443 k.9.11.2020 tr. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 11.12.2019 T., 2019/4012 E., 2019/12142 K.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 05.07.2022 T., 2022/4815 E., 2022/6778 K.; <<..Diğer taraftan davacı-davalı erkek, eşinin bir başka erkek. le kendisini aldattığına yönelik iddiasını dava dilekçesi ekinde sunduğu sosyal medya görüntüleri ve mesajlara dayandırmıştır. Yapılan incelemede sosyal medya yazışma ve görüntüleri içerikleri itibarıyla zinaya muhakkak bakılmasını gerektirir niteliğinde olup, bu durum zinanın varlığına delalet eder. Açıklanan durum karşısında kadının zina eyleminin ispatlanmış olduğu gözetilerek Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi ko şullarının oluştuğunun kabulü ile zina (TMK. m. 161) hukuki sebebiyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile…”

Zina ile güven sarsıcı davranış ve sadakatsizlik arasındaki fark;

<<cinsel birleşmenin» yaşanıp yaşanmadığıdır.

Cinsel sadakate aykırı davranışlar;

Cinsel şiddet olup kimi zaman zinanın konusunu da oluşturmakla beraber başkasıyla cinsel ilişki yaşamak, başkasıyla birlikte yaşamak, eve eşin haberi olmaksızın başkasını almak, evlilik dışı çocuk sahibi olmak, başkası ile ilişkisini eşe anlatmak, sadakatsizliğini açıklamak, eşini pazarlamaya kalkışmak, eşinin yatak odası görüntülerini başkalarına göstermek vb.

Cinsel güveni sarsıcı davranışlar da, Cinsel şiddet kapsamında kalıp diğer cinsel şiddet türlerine kıyasla daha hafif kalan davranışlar olarak uygulamada karşımıza çıkmaktadır.

Başkasıyla sık görüşmek, el ele görülmek, olağan dışı fotoğraf çektirmek, başka biriyle ilişki yaşadığı söylentisine sebebiyet vermek, kendini bekar olarak göstermek/tanıtmak, gittiği yeri açıklayamamak, telefon ya da internet ortamından olağan dışı mesajlaşmak veya telefonlaşmak vb. Aynı cinsler arasındaki zina 166. maddedeki genel boşanma dava sebeplerinden biri olabilir.

Aynı cinsiyetler arasında yaşanan cinsel ilişkilerin zina kabul edeceğine dair istikrar kazanmış kararlar bulunmamaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2016/6730, K. 2017/565, T. 17.01.2017 kararında; ilk derece mahkemesinin eşcinsel ilişkiyi zina kabul ederek boşanmaya hükmetmesini onamıştır. İlk derece mahkemesi olan İzmir 16. Aile Mahkemesi, E. 2014/495, K. 2015/844, T. 17.12.2015 kararında;”… zina eylemi yönünden cinsel ilişkide bulunulan şahsın cinsiyetinin bir önem arz etmediği, bu hali ile davacı- birleşen dosya davalısının zina eylemi sübuta ermiş olmakla davalı birleşen dosya davacısı …un zina nedenine dayalı boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.”

  • Davacı, sadece zina sebebiyle boşanma davası açmışsa, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle karar verilemez (Y.2.H.D. 16.10.2014 tarihli 8735/19994 kararı).
  • Davacı sadece evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma dava açmışsa, zina sebebiyle karar verilemez (Y.2.H.D. 04.10.2004 tarihli 10174/11093 kararı).
  • Aynı dava içinde hem TMK. 161 hem de TMK. 166/I, II hukuki sebebiyle dava açılabilir (Yarg. 2.H.D. 08.06.2004 tarihli 6360/7441 sayılı kararı).
  • Aile mahkemesi bu iki boşanma sebebi hakkında ayrı ayrı karar vererek hüküm kurmak zorundadır (Yarg. 2.H.D. 26.12.2012 tarihli 12458/31718 sayılı kararı)

Zina sebebi ile eşini affeden eşin dava hakkı yoktur.

  • Af, örtülü ya da açık olabilir, sözlü ya da yazılı da olabilir.
  • Zina sebebi ile açılmış bulunan davadan feragat etmek de af niteliğindedir.
  • Affedilen aynı zina olayına dayanılarak boşanma davası açılamaz. Farklı zinaya dayanılarak açılabilir.
  • Eşlerden birinin zina gerçekleşmeden önce zinaya muvafakat etmesi, ahlaka aykırı bir durum olacağından geçersizdir, af niteliğinde değildir.
  • Zina fiili gerçekleştikten sonra af mümkün olabilmektedir.
  • Eşini zinaya teşvik eden eşin, zinanın teşvik edilmesine karşılık sonradan zina sebebiyle boşanma davası açılması durumunda TMK 2. maddesi kapsamında «hakkın kötüye kullanılması>> nedeniyle boşanma davasının reddi savunulmakta. (Doktrinel görüş-uygulama aksi yönde)
  • Zina mutlak boşanma nedeni olduğu için zina eden eş tazminat ve yoksulluk nafakası alamaz, Sadece TMK nın 169. maddesi kapsamında şartları varsa tedbir nafakası alabilir ve söz konusu maddedeki diğer geçici önlemlerden yararlanabilir.
  • TMK 236/2. Maddesi gereğince zina yapan eşin, hakim katılma alacağını azaltabileceği gibi tamamen de kaldırabilir.
  • TMK’nın 162. maddesindeki boşanma sebebi; mutlak boşanma nedeni olduğu için diğer eş tazminat ve yoksulluk nafakası alamaz.
  • Sadece TMK nın 169. maddesi kapsamında şartları varsa tedbir nafakası alabilir ve söz konusu maddedeki diğer geçici önlemlerden yararlanabilir.
  • Davacı eşse maddi ve manevi tazminat alır, şartları varsa tedbir nafakası ve yoksulluk nafakası alır.
  • Zina da olduğu gibi TMK 236/2. Maddesi gereğince hayat kast eden eşin, hakim katılma alacağını azaltabileceği gibi tamamen de kaldırabilir.
  • ispat külfeti; TMK 6.md ve HMK 190. madde gereği davacıdadır.
  • İspat Vasıtaları; Ceza soruşturma ve kovuşturma dosyaları, adli muayene raporları, tanık beyanları vb. olabilir.

Hayata Kast Nedeni;

  • Hayata Kast; KUSURA DAYALI, MUTLAK VE ÖZEL bir boşanma nedenidir.
  • Kusura dayalı olduğu için davalının kasti bir davranışıyla olmalıdır.
  • Tedbirsizlik nedeniyle oluşan hayata kast boşanmaya esas olamaz.
  • Akıl Hastalığı olan eşin, hayata kast etmesi halinde de hayata kast hukuki sebebi ile boşanmaya karar verilmeyecektir.
  • İntihara teşvik etmek, ölmesi için pasif tutum sergilemek, öldürmeye teşebbüs, intihara yardım vb. HAYATA KAST hukuki sebebi kapsamında kalmaktadır.
  • İki nedene dayalı olarak açılan terditli boşanma davasında, zina sebebi ile davanın süresinde açılmaması halinde, zinanın ispatlanması durumunda hakim genel boşanma (evlilik birliğinin temelinden sarsılması) sebebi ile boşanmaya karar verebilecektir.
  • Zinanın ispatı konusunda zina eden eşin ikrarı hâkimi bağlamaz(TMK 184/b.3). Ancak ikrar hakimin, zinanın gerçekleştiği yönündeki kanaatini kuvvetlendirebilir.
  • Zinanın varlığı hukuka uygun delillerle ispatlamak zorundadır. (HUKUK 189 m-(2) Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz. (4) Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. )

İspat yükü ; HMK 190. madde((1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.) ve TMK 6. madde(Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.) gereği davacıdadır.

  • İspat Vasıtaları; Otel kaydı, emniyet ve jandarma kaydı, ceza soruşturma ve kovuşturma dosyaları, kürtaj bilgisi hastane kaydı, tanık beyanları vb. olabilir.
  • HMK 203. maddesi gereği eşler arasındaki anlaşmazlıklar senetle ispat kuralının istisnalarından olduğundan tanık dahil her türlü delil ile ispata tabidir.
  • Tanıkların beyanları; zinaya dalalet eden davranışa yönelik olabileceği gibi cinsel ilişkiye ilişkin de olabilir.
  • Uygulamada sıkça karşılaştığımız olağanın dışında sıklıkta ve uzunluk ile gecenin ilerleyen saatlerinde telefonla görüşmenin de zina olduğu yönünde iddialarla karşılaşmaktayız. Fakat bu durum tek başına güven sarsıcı davranış olup zinaya delalet eden davranışlar içinde yer almaz.

Zina Sebebi ile Dava Açma Süresi ve

Diğer Hususlar

  • DAVA AÇMA SÜRESİ; Eşin zina olayını öğrenmesinden itibaren 6 ay ve her halükarda zina eyleminin bitmesinden itibaren 5 yıldır.
  • Süre HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREDİR.
  • Hak düşürücü süre, bilindiği gibi itiraz olmasa bile hakimce resen nazara alınır.
  • Temadi eden zina eyleminde hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. (YARGITAY2. HUKUK DAİRESİ E. 2023/5792, K. 2024/5271 T. 3.7.2024 tarihli -E. 2023/2589K. 2023/5588T. 23.11.2023 kararları ile bu yönde değerlendirme yapan bölge adliye mahkemesi kararlarını onamıştır.)

…zina hukuki sebebine (TMK m. 161) dayanarak boşanma isteminde bulunmuş, mahkemece davalı- karşı davacı kadının zinaya dayalı boşanma davasının TMK 161, maddesinde belirtilen dava sebebinin öğrenilmesinden başlayarak 6 ay içerisinde açılmadığından bahisle hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı erkeğin uzun süreden beri bir başka kadınla birlikte yaşadığı, ondan ortak çocuğunun olduğu, aynı kadınla ilişkisinin halen devam ettiği, yapılan yargılama ve dinlenen tanık beyanlarından anlaşılmaktadır. Zina eylemi devam ettiğine göre, hak düşürücü süre geçmiş sayılmaz. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı erkeğin zinasının temadi ettiği anlaşılmaktadır. O halde, kadının davasının da kabulü gerekirken reddi doğru olmamıştır. Ne var ki davalı-karşı davacı kadının evlilik birliğinin sarsılması sebebine (TMK m. 166) dayanan karşı boşanma davasında verilen boşanma kararı temyizin kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş, davalı-davacı kadının zina sebebine dayalı boşanma davası konusuz kalmıştır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davalı-karşı davacı kadının zina hukuki sebebine dayalı davasının konusuz kaldığı gözetilerek karar verilmesine yer olmadığına karar vermek ve davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden (HMK m.331) karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (YARGITAY2. HUKUK DAİRESİ. 2016/15258K. 2018/4414T. 2.4.201

Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedenleri ile Boşanma Davası (TMK m. 162)

(1) Madde 162- (1) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

(2) Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

(3) Affeden tarafın dava hakkı yoktur.>>>

  • KUSURA DAYALI, MUTLAK VE ÖZEL bir boşanma nedenidir.

Hayata Kast: Bir eşin diğer eşin yaşam hakkına karşı kasıtlı fiillerinin tamamını kapsar. Eşin fiilinden sonra diğer eşin yaralanması şart olmayıp önemli olan kasıtlı bir hareket ile öldürme iradesinin ortaya konulmasıdır.

Pek Kötü Muamele: Eşe eziyet veren, acı çektiren bedeni ve ruhsal sağlığını bozan davranışlardır. Yargıtay kararlarında; dövme, mahzene kapatma, aç ve susuz bırakma, bilinçli olarak bulaşıcı hastalık bulaştırma, işkence etme, fiziksel şiddet gibi hareketler pek kötü muamele olarak kabul edilmektedir.

Onur Kırıcı Davranış: Bu madde kapsamında boşanma sebebi olarak kabul edilebilmesi için Ağır Derecede Onur Kırıcı bir davranış olması gerekir. Kızgınlık ve şaka yollu ile söylenen söz, eleştiri gibi davranışlar ağır derecede onur kırıcı davranış olarak kabul edilmemektedir.

  • Yargıtay içtihatlarında ağır derecede onur kırıcı hareket olarak kabul edilen bu eylemin, eşi, toplum nezdinde aşağılama, aldatma, kadın eşin bakire olmadığını söyleyip etrafa yayma, küçük düşürme, hakarette bulunma ve sövme olarak ortaya çıkmaktadır.

DAVA AÇMA SÜRESİ HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE OLUP; eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak 6 AY ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden 5 YIL geçmekle dava hakkı düşer.

  • Eşini affeden diğer eşin dava hakkı yoktur.
  • Af, örtülü ya da açık olabileceği gibi sözlü ya da yazılı da olabilir.

ŞİKAYETTEN VAZ GEÇME;

Mağdur eşin şikayetten vazgeçmesi halinde; bu durum diğer eşi cezadan kurtarmaya yönelik olup davacı eşin boşanma davasında eşini af ettiği anlamına gelmez. (YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ 2012/23197 E, 2013/8884K ve T. 1.4.2013—-Ε. 2018/1054 K. 2018/2622 Τ. 27.2.2018, 2015/21626,2017/344 E-K)

  • Şikayetten vazgeçme, barışma amacı güdüyor ve taraflar bir araya gelmişse bu durumda şikayetten vazgeçme, af manasına gelebilecektir. (Yargıtay 2. HD. 2018/1054 E, 2018/2622 Κ, 2016/23341 E, 2018/10778 Karar)

AF;

Affın Kabul Edilebilmesi İçin Kayıtsız Şartsız Bir İrade Beyanının Mevcut Olması veya En Azından Affi Gösterir Fiili Bir Tutum ve Davranışın Gerçekleşmesi yine Yargıtay kararlarında aranmaktadır. (barışma, birlikte yaşamaya devam etme, tatile gitme, hediyeler alıp verme vb.)

  • Affedildiğini iddia eden tarafın bunu hukuka uygun ve somut delillerle ispat etmesi gerekmektedir.

BARIŞMA GİRİŞİMİ: Yargıtay uygulamasına göre eğer barışma girişimi kabul ile sonuçlanmamış ise af niteliğinde kabul edilmez. (Yargıtay 2. Hukuk 15.05.2018, 2018/1564 E ve 2018/6235 -23.02.2015,2014/16705 E, 2015/2460 Karar)

  1. HUKUK DAİRESİ E. 2022/1714 K. 2022/7684 T. 4.10.2022 kararı; « Bölge adliye mahkemesince davalı-karşı davacı kadına yüklenen kusurlu davranışlar davalı-karşı davaçı kadın tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Buna karşın davacı-karşı davalı erkek tarafından dosyaya sunulan ve davalı-karşı davacı kadın tarafından da içeriği kabul edilen mesajlar, bölge adliye mahkemesince girişimi olarak kabul edilmiş ise de, mesaj içerikleri ve mesajda kullanılan ifadeler nazara alındığında, davalı-karşı davacı kadının eşinin kusurlu eylemlerini açıkça affettiği, eşinden ayrılmak istemediği, birlikte yaşamaya devam etmek istediği, hatta eşinin kendisini affetmesini beklediği, bu yönde talepte bulunduğu sabittir. Mesaj içerikleri barışma girişiminin ötesinde açıkça af iradesini yansıtmakta olup, mesajlar davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasından sonra kadın tarafından eşine gönderilmiştir. O halde davalı-karşı davacı kadın tarafından, dava ve karşı davada iddia edilen hususlar affedilmiş en azından hoşgörü ile karşılanmıştır. Bu sebeple davalı-karşı davacı kadının mesajlarından önceki hususlar davacı-karşı davalı erkeğe kusur olarak yüklenilemez. Davalı-karşı davacı kadın tarafından mesaj tarihinden dava tarihine kadar davacı-karşı davalı erkeğin başkaca kusurlu bir davranışı ispat edilemediğine göre, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tamamen kusurlu olan davalı-karşı davacı kadının davasının reddi gerekir. Ne var ki davacı-karşı davalı erkeğin davasında verilen boşanma hükmü temyiz edilmeden kesinleşmiştir. O halde, dava açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama gideri ve vekalet ücreti konularında, karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.>>>

EVLİLİĞİ DEVAM ETTİRMEK İSTEMEK, ORTAK YAŞAMA DÖNMEK İÇİN ÇAĞRIDA

BULUNMAK, BARIŞMA NİYETİNİ AÇIKLAYIP EŞİNİ SEVDİĞİNİ BEYAN ETMEK;

✓ Bu halde eşinin o tarihe kadarki kusurlarını afetmiş sayılacaktır.

Yargıtay 2. HD 2021/9229 E, 2022/1501 K ve 17.02.2022 tarihli

  1. Hukuk Dairesi 2022/1714 E, 2022/7684 K ve 04.10.2022 tarihli kararı; «Bölge adliye mahkemesince davalı-karşı davacı kadına yüklenen kusurlu davranışlar davalı-karşı davacı kadın tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Buna karşın davacı-karşı davalı erkek tarafından dosyaya sunulan ve davalı-karşı davacı kadın tarafından da içeriği kabul edilen mesajlar, bölge adliye mahkemesince barışma girişimi olarak kabul edilmiş ise de, mesaj içerikleri ve mesajda kullanılan ifadeler nazara alındığında, davalı-karşı davacı kadının eşinin kusurlu eylemlerini açıkça affettiği, eşinden ayrılmak istemediği, birlikte yaşamaya devam etmek istediği, hatta eşinin kendisini affetmesini beklediği, bu yönde talepte bulunduğu sabittir. Mesaj içerikleri barışma girişiminin ötesinde açıkça af iradesini yansıtmakta olup, mesajlar davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasından sonra kadın tarafından eşine gönderilmiştir. O halde davalı- karşı davacı kadın tarafından, dava ve karşı davada iddia edilen hususlar affedilmiş en azından hoşgörü ile karşılanmıştır. Bu sebeple davalı-karşı davacı kadının mesajlarından önceki hususlar davacı-karşı davalı erkeğe kusur olarak yüklenilemez. Davalı-karşı davacı kadın tarafından mesaj tarihinden dava tarihine kadar davacı-karşı davalı erkeğin başkaca kusurlu bir davranışı ispat edilemediğine göre, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tamamen kusurlu olan davalı-karşı davacı kadının davasının reddi gerekir. Ne var ki davacı-karşı davalı erkeğin davasında verilen boşanma hükmü temyiz edilmeden kesinleşmiştir. O halde, dava açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama gideri ve vekalet ücreti konularında, karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.>>>

Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedenleri

  • TMK 162. maddesindeki bir diğer boşanmanın hukuki sebebidir.
  • Akıl Hastalığı olan eşin, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranışı halinde de hukuki sebebe dayanılarak boşanmaya karar verilmeyecektir.
  • Mutlak boşanma sebebi olduğu için ispatı halinde hakim boşanma kararı vermek zorundadır.
  • Hakim bunu yaparken de hangi tarafın daha az ya da çok veya eşit kusur mu tartışmasına girmeksizin (yeterki Pek Kötü veya Ağır Derecede Onur Kırıcı Davranış Nedenleri ispatlanmış olsun) boşanma kararı verecektir.

Yargıtay 2. Hd. 2015/13850 Esas, 2016/5358 Karar ve 17.03.2016 tarihli kararı; «…. Davacı kadın Türk Medeni Kanunun 162. maddesinde yer alan pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış sebebine dayanarak boşanma davası açmış dava ret edilmiştir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı erkeğin eşine sürekli ve ağır fiziki şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Fiziki şiddet uygulamaktan hakkında ceza davası ikame edilmiş ve mahkum olmuştur. Davalının eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış oluşturur. Bu sebeple

Türk Medeni Kanunun 162. maddesindeki boşanma sebebi oluşmuştur. ……….Sürekli ve ağır fiziki şiddet buna maruz kalan eş bakımından pek kötü muamele eylemini oluşturur niteliktedir.>>>

Yargıtay kararlarında pek kötü muamele ; dövme, mahzene kapatma, aç ve susuz bırakma, bilinçli olarak bulaşıcı hastalık bulaştırma, işkence etme, fiziksel şiddet gibi hareketler pek kötü muamele olarak kabul edilmektedir.

  • Yargıtay içtihatlarında ağır derecede onur kırıcı hareket; olarak kabul edilen bu eylemin, eşi, toplum nezdinde aşağılama, aldatma, kadın eşin bakire olmadığını söyleyip etrafa yayma, küçük düşürme, hakarette bulunma ve sövme olarak ortaya çıkmaktadır.
  • Kızgınlık ve şaka yollu ile söylenen söz, eleştiri gibi davranışlar ağır derecede onur kırıcı davranış olarak kabul edilmemektedir.
  • Fiziksel şiddet içinde kabul ettiğimiz itmek, çekmek, hafifçe vurmak pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabul edilmez.
  • Bu maddeden boşanma kararı vermesi için her türlü kötü veya onur kırıcı davranış değil AĞIR DERECEDEKİ PEK KÖTÜ MUAMELE VE ONUR KIRICI DAVRANIŞ olması gerekir.(Yargıtay 2. HD 27.02.2018 t,2018/1054 e, 2018/2622 K, Y. 2. H.D. T: 25.01.2022, E: 2021/9923, K: 2022/492)
  • Af varsa bu maddeden boşanmaya karar verilemez.(Y. 2. H.D. T: 07.03.2016, E: 2015/14215, K: 2016/4389)
  • Kusurla işlenen suç olması gerekir. Taksirle işlenen suçlar kapsam dışıdır.
  • Suçun mağduru veya suçtan zarar görenin ceza dosyasında şikayetinden vazgeçmesi boşanma nedenini ortadan kaldırmaz.
  • Bu madde kapsamında boşanmaya karar vermek için evlilik birliğinin devamının diğer eşten beklenemez yani ÇEKİLMEZ olması gerekir.
  • Küçük düşürücü suçun bir kez işlenmesi yeterlidir.
  • Ceza davalarında maddi vakıaya ilişkin tespit konuusnda kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. TTBK 74. madde) Yargıtay görüşü de bu yöndedir. (Yargıtay Genel Kurulu 2017/2721 E, 2020/1038 Karar, 16.12.2020 T.-2. Hukuk Dairesi 2020/560 E, 2020/1268 Karar ve 19.02.2020))
  • Kararın kesinleşmesinin beklenip beklenmeyeceği yönünde uygulamada bekletici mesele yapılması gerektiği yönünde ki görüş ağırlık kazanmaya başlanmıştır. (Y. 2. hd.2018/1569 e, 2018/3795 ve Y. 2. HD 2021/796 E, 2021/1227 k)

Ki ceza yargılaması mevcutsa, ceza mahkemesi tarafından maddi olgunun kesin olarak varlığının saptanmasına dair verilen mahkumiyet ve suçun işlenmediğine yönelik beraat kararları(delil yetersizliği değil) hukuk hakimini bağlayacağından, bu ceza davaları, boşanma davaları yönünden bekletici mesele yapılmaktadır.

Bu hukuki sebebe dayanılarak açılacak dava, hakkın kötüye kullanılmaması için, her ne kadar her zaman açılabileceği yasa maddesinden anlaşılsa da; MAKUL BİR SÜREDE AÇILMASI GEREKMEKTEDİR. Ki suçu öğrendikten sonra birlikte yaşama devam etmek affetmek en azından hoş görmek olarak kabul edilir.

  • Fakat öğrenmeden sonra taraflar ayrı yaşamaya başlamış ise bu durumda hoş görme ve affetme kabul edilemez.
  • Tutuklu eşin cezaevinde ziyaret edilmesi duruma göre af kapsamında kalmaz. Davacının, cezaevinde tutuklu bulunan kocasını sık sık ziyaret etmiş olması ve “mahrem görüşmede” kalmış olması, “af ve hoşgörü” olarak değerlendirilir.
  • Karşı dava ve bağımsız birleşen bir dava olmaz ise karşı tarafa yoksulluk nafakası ve maddi ve manevi tazminat verilmez. (166/1-2 den farklı)
  • Karşı ve birleşen dava olsun ya da olmasın 169. madde kapsamında tedbir ve diğer geçici tedbirlerden yararlanır davalı eş.
  • Davacı maddi ve manevi tazminata hak kazanır ve şartları taşıyorsa elbette ki yoksulluk nafakasına da hak kazanır.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebepleri İle Boşanma Davası (TMK m. 163)

  • Madde 163; <<(1) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.>>>
  • KUSURA DAYALI ÖZEL VE NİSPİ BOŞANMA NEDENİDİR.
  • Küçük düşürücü bir suç ve haysiyetsiz bir hayat sürme iki ayrı boşanma nedeni olarak düzenlenmiştir.
  • Küçük Düşürücü Suç; Toplum nazarında kişiyi utandıran, aşağılayan ve yüz kızartan suç demektir.
  • Ancak kanun maddesinde hangi suçların küçük düşürücü nitelik taşıdığı belirtilmemiş ve örnek olarak olsa dahi bir sayımda bulunulmamıştır.
  • Anayasamızın milletvekilliği seçilme yeterliliği başlığını taşıyan 76/2. maddesinde belirtilen suçların, bu konuya ışık tuttuğu ifade edilmektedir.
  • Sözü geçen hükümde; zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi suçlar, çocuğun cinsel istismarı(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 2014/20560 E., 2015/4947 K. Sayılı ve 19.03.2015 Tarihli ). yüz kızartıcı suçlar olarak zikredilmektedir.
  • Irza geçme, kaçakçılık, livata, sahtecilik, kalpazanlık, gasp, kumar oynamak, fuhuş, adam öldürme vb. suçları da TMK m. 163 anlamında boşanma davası açılmasına yol açan küçük düşürücü suçlar arasında da olduğu öğretide kabul edilmektedir.
  • Söz konusu suçlar olma yanında davacı eşi utandıracak ve rezil edecek bir suç olması aranmaktadır.
  • Suçun evlendikten sonra işlenmesi aranmaktadır. (Y. 2. H.D. T:27.06.2018, E: 2016/20524, K: 2018/4730)
  • Yasada tanımlanmamıştır.
  • Haysiyetsiz Hayat Sürme hukuki sebebine dayalı boşanma kararı verilebilmesi için;
  1. Yaşam tarzı olarak benimsenmiş_ve bu şekilde yaşamanın devamlılık göstermesi
  2. Diğer eş yönünden de evlilik birliğinin devamının beklenemez gerekir.(**çekilmezlik/katlanılmazlık) olması
  • Ör. Ayyaşlık, uyuşturucu pazarlama, genelev işletmeciliği, jigololuk, eskortluk, kumarbazlık haysiyetsiz hayat sürme olgusuna örnek olarak verilebilir.
  • Güven sarsıcı davranışlar, zina yaptığının ve haysiyetsiz hayat sürdüğünün kabulü için yeterli değildir. (Y. 2. H.D. T: 21.03.2016, E: 2015/14180, K: 2016/5488)
  • Haysiyetsiz hayat sürme kasta bağlı ve iradi olması gerekir.
  • Akıl hastalığı varsa bu maddeden yararlanılamaz.
  • Nispi ve özel boşanma nedeni olup kusura dayalıdır.
  • Haysiyetsiz hayat evlilikten sonra gerçekleşmiş veya evlilikten önce başlamış ise evlendikten sonra da devam etmesi gerekir.
  • Evlenmeden önce başlayan ve diğer eş tarafından bilinen haysiyetsiz hayat sürme hali varsa bu durumda; diğer eş için katlanılmazlık/çekilmezliğin değerlendirme konusu yapılması ve buna göre bir karar verilmesi gerekecektir.

Davanın MAKUL SÜREDE AÇILMASI gerekir.

  • Makul süre belirlemesi yapılırken öğrenmeden itibaren tarafların bir arada yaşamaya devam edip etmediğine de bakmak gerekecektir.
  • Ki öğrendikten sonra taraflar fiilen ayrı yaşamaya başlamış ve aradan yıllar geçmiş olsa dahi açılan dava makul sürede kabul edilecekken, öğrenmeden sonra birlikte yaşamaya devam edilmiş ise af veya en azından hoşgörü ile karşılanmış kabul edilecektir.
  • Af veya hoşgörü varsa davanın reddi gerekir.
  • Özel boşanma nedenlerinden olduğundan karşı tarafça açılmış bir karşı veya birleşmiş bağımsız bir dava yoksa bu durumda maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına karşı taraf hak kazanmaz. Sadece TMK nın 169. Maddesi kapsamındakilerden yararlanır.
  • Davacı taraf maddi ve manevi tazminata hak kazanacağı gibi şartları varsa yoksulluk nafakası da alır. İspat Külfeti; TMK 6.md ve HMK 190. madde gereği davacıdadır. İspat Vasıtaları; Ceza soruşturma ve kovuşturma dosyaları, emniyet ve jandarma kayıtları, otel kayıtları, tanık beyanları vb. olabilir.

Terk Sebebiyle Boşanma (ТМК 164)

Madde 164;» Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.»

  • TMK nın 185. maddesine göre eşler birlikte yaşamak zorundadır. (Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar..)
  • Kusura dayalı, özel ve mutlak bir boşanma sebebidir.
  • Kusura dayalı olduğundan kasti olması gerekir.
  • Terk sebebine dayanılarak boşanmaya karar verilmesi için eşlerden birinin konutu terk etmesi ve birliğe fiilen ara verilmiş olması şarttır.
  • Akıl hastalığı veya ayırt etme gücünden yoksunluk varsa bu maddeye dayanılamaz.
  • Mutlak boşanma sebebi olduğundan terkin ispatı halinde hakimin takdir hakkı olmaksızın, kusur kıyaslaması yapmaksızın ve evlilik birliğinin çekilmez olup olmadığına bakmaksızın boşanmaya karar vermek zorundadır.

2) Terkin en az altı ay kesintisiz sürmüş ve halen devam etmekte olması,

3) Usulüne uygun olarak ihtar yapılmasına rağmen terk eden eşin haklı sebebi olmadan ortak konuta dönmemiş olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

  • İhtar, terk nedeniyle boşanma davasının ön koşuludur.
  • Fiili ayrılık süresinin en az 4 ay sürmüş olması halinde ihtar çekilir.
  • İhtarın tebliğinden itibaren ihtar çekilen eşin 2 ay içinde eve dönmemiş olması gerekir. Diğer deyimle ihtarın tebliğinden itibaren 2 ay geçmeden terke dayalı boşanma davası açılamaz.
  • İhtar çekilen kişi ortak konutu terke zorlanan eş ya da ortak konutta bırakılıp gidilen eștir.
  • Terk sebebi ile boşanma davası hak düşürücü süreye tabi değildir.
  • Fiilen terk eden esin bu terk nedenine dayanarak dava açma hakkı yoktur. (Terk etmeye zorlanan eş??)
  • Terk Sebebine dayalı olarak açılacak boşanma davasında usulüne uygun olarak bir ihtarname göndermek dava şartıdır.
  • İhtar yazılı olup Noterden veya

Mahkemeden talep edilebilir.

  • İhtar, HMK 382/2-b-5. maddesi gereği Aile Mahkemesi tarafından değişik iş esasına kaydı yapılan bir çekişmesiz yargı işidir.
  • Mahkeme önüne gelen ihtar içerikli dilekçeyi sadece şeklen inceler esasa giremez. Şekli eksiklik varsa istemin reddine karar verir.

TMK 164. madde ve 27.03.1957 gün 10/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre Usulüne uygun bir ihtardan bahsedilebilmesi için;

1-Eşin terk eylemi üzerinden en az 4 ay geçmiş olması gerekir.

2-İhtarda, davet edilen evin açık adresi, davet eden eş evde bulunmayacak ise veya adres değişikliği varsa anahtarın bulunacağı yer belirtilmelidir.

3-Davet edilenin yol gideri konutta ödemeli gönderilmelidir.

4-Kalacak yer giderinin

5-İhtarda, ihtara 2 ay içinde uyulması aksi durumda bunun doğuracağı sonuçların neler olduğu açıklanmalıdır.

  • İhtar samimi olmalıdır.
  • Davacı eş ihtar çektikten sonra ihtar süresi içinde evin kilidini değiştirmesi, başkasıyla yaşaması, eşine hakaret etmesi, şiddet uygulaması, tehdit etmesi, boşanma için ihtar çektiğini eş dost çevreye yayması, hakaretler etmesi vb. hallerde ihtarın samimi olmadığı ortadadir.
  • İhtarname gönderen eşin bağımsız bir ortak konut oluşturmadan haklı sebeple ortak konutu terk eden eşini davet etmesi, ortak hayatı inşa etme hususunda samimi olmadığını gösterir.
  • İhtarname ile ortak konuta dönmesi istenen eşin kusurlarını diğer eşin affettiği ya da en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilir.****
  • Terk, mutlak boşanma sebeplerinden olup ayrıca terk sebebi ile ortak yaşamın çekilmez hale gelmesine gerek yoktur.
  • Terk eden eş haklı sebebe dayanarak ortak konutu terk etmiş ise davet eden eş bu sebebi ortadan kaldırmadığı sürece diğer eşin ortak konuta dönmeme ve boşanma davası açma hakkı vardır.
  • Terk eden eşin eve dönmemekteki haklılığını ispat etmesi gerekmekte olup ispat külfeti davalıdadır.
  • Davanın reddi için davalının konutu terke zorlandığının veya ortak konuta dönmemekte haklılığını ispatlaması gerekir.
  • Davalının eve dönme isteği de samimi olmalıdır.
  • Mutlak boşanma sebebi olduğundan ispatı halinde hakimin takdir hakkı olmaksızın, kusur kıyaslaması yapmaksızın ve evlilik birliğinin çekilmez olup olmadığına bakmaksızın boşanmaya karar vermek zorundadır.
  • Davanın kabulü halinde birleşmiş ve karşı dava yoksa davalı maddi ve manevi tazminata ile yoksulluk nafakası alamaz.
  • Davacı maddi tazminata ve şartları varsa yoksulluk nafakasına hak kazanır.
  • TERK HUKUKİ sebebiyle boşanmaya karar verildiğinde, KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI OLMADIĞINDAN davacı eş lehine MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLEMEZ.

Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanma

Davası (TMK m. 165)

  • Madde 165; << (1) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.>>>

Dava Açılabilmesi İçin;

  • Eşlerden birinin akıl hastası olması,
  • Bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelmesi (çekilmezlik)
  • Hastalığın geçmesine olanak bulunmaması
  • Hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi gerekir. (Y. 2. H.D. T:

04.04.2016, E: 2016/3039, K: 2016/6752)

  • Akıl hastalığının, evlilik süresi içinde ortaya çıkmış olması gerekir.
  • Evlenmeden önce eşlerden birisinin akıl hastası olması TMK m.145 belirtilen mutlak butlan nedeniyle evliliğin iptali davası açılabilir.
  • Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından akıl sağlığı nedeniyle kısıtlanmış olmak yeterli olmayıp

Aile Mahkemesi TMK nin 165. Maddesi gereğince araştırma yapmak zorundadır.

  • Sağlık Kurulu Raporu ile;

1-Eşin akıl hastası olup olmadığı

2-Bu yüzden ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelip gelmediği

3-Hastalığın geçmesine olanak bulunmaması(Sürekli olması) tespit edilmelidir.

İspat külfeti davacıda olduğu gibi bu durumun resmi sağlık kurulu raporuyla ispat edilmesi zorunludur. Davacı eşin çekilmezlik unsurunu sadece tanık beyanlarıyla ispat etmesi yeterli değildir.

  • Y. 2. H.D. T: 19.06.2018, E: 2016/20096, K: 2018/7542; << Davacı kadının boşanma davası, akıl hastalığı (TMK.m.165) hukuksal sebebine dayanmaktadır. Türk Medeni Kanununun 165. maddesi gereğince boşanma kararı verilebilmesi için, eşlerden biri akıl hastası olmalı, bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmiş olmalıdır. Davalının, … 1. Sulh Hukuk Mahkemesince kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Boşanma davasında, davalının durumu hakkında rapor alınmamıştır. Davalının ruhsal rahatsızlığı ve bu hastalığın geçmesine tibben olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmeden, çekilmezlik unsurunun sadece tanık beyanlarıyla tespiti yoluna gidilemez. Akıl hastalığının evlilik birliğini diğer eş bakımından çekilmez hale getirip getirmeyeceği, hastalığın türü ve derecesiyle de yakından ilgilidir. Bu bakımdan “çekilmezlik” olgusu tıbbi tanıya da bağlıdır. Öyleyse, davalının tam teşekküllü resmi sağlık kuruluşuna sevk edilip, davalıda mevcut akıl hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmeli ve hastalığın evlilik birliğini çekilmez hale getirip getirmediği hususu buna göre değerlendirilmelidir. Açıklanan bu hususlar araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir..>>

Akıl hastalığının iyileşip iyileşmeyeceği hususunda, dosyada birden fazla rapor alınmış ve bu raporlar arasında çelişki bulunmaktaysa bu halde; çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilmesi ve çelişki giderildikten sonra karar verilmelidir.

“…..Davalı kadının ……Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/646 esas, 2012/1114 karar ve 08.11.2012 tarihli ilamı ile kısıtlanmış olduğu görülmüştür. Sulh Hukuk Mahkemesinde kısıtlanma kararına dayanak yapılan…. Devlet Hastanesinin 27.06.2012 tarihli sağlık kurul raporunda davalı kadının “akli dengesinin akıllıca yaşam sürmesi için yeterli olmadığı, sürekli yardıma muhtaç olduğu, hastalığının sürekli olduğu ve vasi tayini gerektiği belirtilmiştir. Dosya içerisinde bulunan, 24.11.2017 tarihli Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesinin raporunda davalı kadının “..tespit edilen kronisite kazanmış akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş yönünden çekilmez hale getireceği ve bu haliyle iyileşmesinin tıbben beklenmediği belirtilmiştir. Diğer yandan Adli Tıp 4. İhtisas Kurulunun 08.03.2018 tarihli sonuç raporunda davalı kadının akıl hastalığının “…ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirecek mahiyette olup, düzenli takip ve tedavi ile iyileşme beklenebileceği tıbbi kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında davalı kadının hastalığının iyileşmesinin mümkün olup olmadığı konusunda raporlar arasında çelişki vardır. 2959 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 15 maddesinin (f) bendi “Adli Tıp İhtisas Kurulu ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüş arasında ortaya çıkan çıkan çelişkiler Adli Tıp Genel Kurulunca incelenir ve kesin karara bağlanır” hükmünü getirmiştir. O halde, mahkemece tüm dosya, raporlarla ve daha önceki tedavi evrakları ve Sulh Hukuk Mahkemesi dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumипа gönderilerek raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulunun görüşü alınmak suretiyle giderilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir.” Y. 2. H.D T: 25.12.2018, E: 2018/6873, K: 2018/15347

Akıl hastalığı sebebi ile genel boşanma sebeplerine dayanılarak boşanma davası açılamaz. (Yargıtay 2. HD. 2021/325 E., 2021/1897 K ve 03/03/2021 tarihli kararı)

Genel boşanma sebebi ile dava açılıp davalının akıl hastası olduğu ortaya çıkarsa bu durumda dava «ıslah» yoluyla TMK 165. maddesi kapsamında davaya dönüştürülebilir. (Yargıtay 2. HD 2018/3075, 2018/7120) Nitekim akıl hastalığına yakalanan eşin yapmış olduğu ve ortak yaşamı çekilmez kılan hareketler iradi olmadığından akıl hastası olan eşe kusur atfedilemez. Özel ve nispi boşanma sebebidir. Davacı maddi ve manevi tazminat alamaz.(Yargıtay 2. HD. 2021/325 E, 2021/1897 К—2018/2559 Е, 2018/6246 K)

Karşı dava varsa ve şartları oluşmuşsa davalı/karşı davacı maddi ve manevi tazminat alabilir. Davalı ve davacı şartları varsa yoksulluk nafakası alabilir.; TMK 175. maddede yoksulluk nafakası, TMK 182/3. Maddesi iştirak nafakası ve TMK 169. maddelerinin şartları arasında kusurlu olmak yoktur. Karşı dava yoksa kusur kıyaslaması yapılamaz Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 20.09.2022 T., 2022/4901 E., 2022/7235 К.

“…Dava, özel sebebe (TMK. m. 165) dayanmaktadır. Kanunda yer alan özel boşanma sebeplerinden biriyle açılmış bir boşan- ma davasında, bu özel sebebin yanında davacının da boşanma- yı gerektirecek ağırlıkta bir kusuru ispatlanmış olsa bile, bu husus dava konusu yapılmamış ise artık özel sebebe dayalı bo- şanma kararı verilmesinde ve sonuçlarında dikkate alınamaz. Somut olayda davalı kadının evlilik birliğini çekilmez kılacak derecede ve geçmesine olanak bulunmayacak biçimde akıl has-talığının bulunduğu ve bu hastalığın Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesinde yer alan boşanma sebebini oluşturduğunda duraksama yoktur. Özel boşanma sebebi ispatlanmıştır. Bu ba- kımdan, artık davalının, dayanılan boşanma sebebini çürüt- mek amacıyla değil de, “Davacının da kusurlu olduğunu ispat etmeye yönelik gösterdiği deliller ve davacının kusuru dikka- te alınmaz. Diğer bir ifade ile özel boşanma sebebine dayalı boşanma davalarında evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davalarında olduğu gibi davacının kusurlu davranışlarının dikkate alınması suretiyle kusur kıyaslaması yapılamaz. O halde, somut olayda Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesinde düzenlenen özel boşanma sebebiyle boşanma- ya karar verildiğine ve kadın tarafından usulünce açılmış bir karşı dava bulunmadığına göre artık davacı erkeğin kusurlu olup olmadığına bakılamaz. Bölge adliye mahkemesince bu hu- sus nazara alınmadan, davacı erkeğe kusur izafe edilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…”

  • «Akıl hastası eş», ekonomik gücü yerindeyse, para edecek mal yada serveti varsa nafaka yükümlüsü olabilir.
  • Yani sadece akıl hastalığı nafakaya engel olmayıp ancak diğer koşullar yoksa nafaka reddedilebilir.

“…Davalı erkeğin akıl hastası olduğu ve vesayet altına alın- dığı, hastalığı nedeniyle çalışamadığı ve babasının yardımı ile geçindiği, herhangi bir malvarlığı ve gelirinin bulunmadığı, ekonomik durumunun nafaka ödemesine imkan sağlayacak nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kendisi bakıma muhtaç davalının davacı kadına (TMK m. 175) yoksulluk nafakası ile iştirak nafakası (TMK m. 182/2) ödemesine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…”Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 27.06.2018 T., 2016/21049 E., 2018/8216 K.

TMK 166. ve 165. maddelerine terditli olarak dayanılması mümkündür.

Akıl hastalığı ve «evlilik birliğinin temelinden sarsılması» hukuki sebeplerine birlikte dayanılamaz. Yani her ikisi hakkında da aynı anda kabul kararı verilemez.

Akıl hastası eşin «ayırt etme gücünün» yerinde olmadığı kabul edilmektedir. Bu nedenle «evlilik birliğinin temelinden sarsılması» nedeniyle açılan boşanma davası ret edilecektir.

Fakat hem «akıl hastalığı» hem de genel sebebe dayalı olarak boşanma davası açılmış ise bu davalarda;

Eğer yargılamada eşin akıl hastası olduğu ortaya çıkarsa, davranışları iradi kabul edilmeyeceğinden tarafına kusur yüklenmesi de mümkün değildir. Bu durumda «evlilik birliğinin sarsılması» gerekçesiyle boşanmaya karar verilemez.

Akıl hastalığına dayalı boşanma sebebinin şartları oluşmuşsa ancak bu sebebe dayalı boşanma kararı verilebilecektir. Dava sırasında alına raporlarla davalı eşin akıl hastası olmadığı anlaşılırsa bu halde de yine şartları varsa TMK 166/1-2 deki sebebe istinaden boşanmaya karar verilebilecektir. Özcesi; aynı anda söz konusu bu iki sebebe bir arada dayanılmışsa her iki davanın da kabulüne karar verilmesi mümkün değildir. Yargıtay uygulamasında eğer TMK 165 yanında, TMK 166/1-2 bağlamında genel boşanma sebebiyle dava açılmışsa her bir sebep hakkında ayrı ayrı karar verilmesi gerektiğine hükmetmektedir.

  1. 2. Hukuk Dairesi, 30.02.2017 Τ., 2015/23169 E., 2017/2552 Kararı;

“…Davacı-karşı davalı erkek evlilik birliğinin sarsılması nede- nine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma davası açmış, davalı-kar-şı davacı kadın ise, birleşen boşanma davası ile aynı davada birden çok hukuki sebebe dayalı olmak üzere, evlilik birliği- nin sarsılması (TMK m.166/1) ve akıl hastalığı (TMK m. 165) sebebine dayalı boşanma talep etmiştir. Bu halde, her bir talep hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir.

…Hüküm bu haliyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2. maddesine uygun olmadığından, kararın bozulması gerekmiştir…»

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 30.03.2017 Τ., 2015/23169 Ε., 2017/2552 K.

“…Hüküm sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tek- rar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altın- da; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir (HMK m. 297/2). Davacı-karşı davalı erkek evlilik bir- liğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma davası açmış, davalı-karşı davacı kadın ise, birleşen boşanma davası ile aynı davada birden çok hukuki sebebe dayalı olmak üzere, evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) ve akıl has- talığı

(TMK m. 165) sebebine dayalı boşanma talep etmiştir. Bu halde, her bir talep hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir. Mahkemece kurulan hükümde erkeğin boşanma davası ve fer’ileri hakkında kabul kararı verilmiş, kadının birleşen da- vasında ise hangi talep hakkında karar verildiği belirtilmeden tek bir talep varmış gibi “Davanın reddine” şeklinde hüküm ku- rulmuştur. Ancak bu kararın hangi talebe yönelik olduğu anla- şılamadığı gibi, hükmün gerekçesinde de bu yönde bir açıklama bulunmamaktadır. .. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2. maddesine uygun olmadığından…>>>

TMK 166. maddeden dava açılması sonrası dava sırasında eşin akıl hastası olduğu ortaya çıkarsa bu durumda ıslahla dava TMK 165. maddesindeki hukuki sebebe dayandırılabilir.

YARGITAY 2. HUKUK DAIRESI, 2014/26072 Ε., 2015/11440 KARARI;

“…Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine (TMK.m. 166/1) dayalı olarak açılmıştır. Davalı, yargılama sırasında Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesi gereğince akıl hastalığı sebebiyle kısıtlanmıştır. Akıl hastalığına dayalı bir dava bulunmadığı gibi (TMK. m. 165), bu yönde usulüne uygun olarak yapılmış bir ıslah da bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayalı alarak açılan davanın reddi gerekirken, … boz- mayı gerektirmiştir…<<<

➤ YARGITAY 2. HUKUK DAIRESI2011/19048 Ε., 2012/13906 KARARI;

«Dosyadaki belgelerden davalı kocanın akıl hastası olduğu ve kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Davacı evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine, (TMK m. 166/1-2) dayan- mış, davasını ıslah etmemiştir. Akıl hastası olan davalının, davanışları iradi olmayıp boşanma nedeni yapılamaz. Akıl hastalığına dayalı bir dava da yoktur (TMK m. 165). Hakim dayanılan sebep dışında başka bir sebeple de karar veremez (HUMK m. 74, HMK m. 26). Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken…>>

Akıl Hastası Eş Davada Nasıl Temsil Edilir?

➤ Ayırt etme gücü olmayan ve tam ehliyetsiz olan eş, boşanma davasında yasal temsilcisi tarafından temsil edilmelidir.

➤ Tüm dava süreci yasal temsilci tarafından takip edilmeli, yasal yollara yasal temsilci tarafından başvurulmalıdır.

➤ Dava sırasında yapılacak tüm tebligatlar yasal temsilciye yapılmalıdır.

➤ Uygulamada akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanmış kişiler arasında bir ayrım yapılmamakta ve boşanma davasında genel olarak vasi aracılığı ile temsil edilmeleri aranmaktadır.

➤ TMK’nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.”

➤ Bunun için de akıl hastası olduğu iddia edilen eşin, kendisini temsil yeteneği olup olmadığının mahkemece araştırılması için dosyada eşin akıl hastalığı ile ilgili sunulmuş makul deliller olmalıdır

➤ Akıl hastasının bir vasisi varsa, açılan boşanma davasında vesayet altındaki davalıyı vasinin temsil etmesi için ayrıca vesayet makamından izin alınmasına gerek yoktur. Vasisi olan eş, kendi başına kanun yollarına başvurmuş ise dilekçe vasiye tebliğ edilip muvafakati olup olmadığının sorulmasından sonra işlem yapılmasını Yargıtay aramaktadır.

➤ Akıl hastası olduğu ileri sürülen fakat akıl hastalığı nedeniyle vesayet altında olmayan eş, kendisini savunacak durumda değilse mahkeme tarafından vesayet organına bildirim yapılacak ve kendisine vasi tayin edilmesi istenmesi yerinde olacaktır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 02.11.2021 Τ., 2021/8678 2021/8011 Κ. «…Dosya incelendiğinde davacı erkeğin TMK m. 405 gereği 28.01.2015 tarihli kararla vesayet altına alındığı, vasi olarak da ‘in tayin edildiği, gerekçeli kararın ve davalı kadının davacı vasisine tebliğ edilmesine rağmen temyiz başvuru dilekçesinin davacı asıl tarafından düzenlendiği ve mahkemesine verildiği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu m. 403 gereği vesayet altına alınanın hukuki işlemlerde kendisini temsil etme hakkı vasiye geçer. Mahkemece, davacı erkek tarafından sunulan temyiz başvuru dilekçesinin davacı vasisi…’e tebliği ile davacı asıl tarafından sunulan temyiz başvuru dilekçesine muvafakati olup olmadığının sorulmasından sonra gönderilmek üzere dosyanın mahalli mahkemesine İADESİNE…”

Akıl Hastası Eşin, TMK 165. Maddeye Dayanması Mümkün Mü?

➤ Akıl hastası eşin, kendi akıl hastalığına dayanarak TMK 165. maddesinden dava açması mümkün değildir. Madde metninden anlaşılan akıl hastası olmayan eşin, akıl hastası eşe karşı dava açacak olduğudur.

➤ Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 22.02.2018 T., 2016/11732 E., 2018/2366 K.

“…Dava, davacı kadın vasisi tarafından akıl hastası olmayan eşe karşı açılan boşanma davası olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir (TMK m.165). Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı boşanma davası, akıl hastası olmayan eş tarafından akıl hastası olan eşe karşı açılabilir. Davacı kadının vasisinin davacı kadının akıl hastalığına dayanarak boşanma talebinde bulunması hukuken mümkün değildir. Bu açıklamalar karşısında davacı kadının vasisinin Türk Me-deni Kanunu’nun 165. maddesine dayalı olarak açtığı boşan-ma davasının reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozma-yı gerektirmiştir…<<<

➤ YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2011/14560 K. 2012/31551 T. 25.12.2012

<< Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir (TMK.md.165). Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı boşanma davası, akıl hastası olmayan eş tarafından akıl hastası olan eşe karşı açılabilir. Davacının kendisindeki akıl hastalığına dayanarak bu madde gereğince boşanma talebinde bulunması hukuken mümkün değildir. Bu açıklamalar karşısında davacı kocanın Türk Medeni Kanununun 165. maddesine dayalı olarak açtığı boşanma davasının reddine, davacı kocanın dava dilekçesinde Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi hukuki sebebine dayalı boşanma talebi de bulunduğu dikkate alınarak delillerin bu çerçevede değerlendirilip ve gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup,bozmayı gerektirmiştir.

Her İki Eşin Akıl Hastalığına Yakalanması Halinde Durum Ne Olacaktır?

➤ Akıl hastalığı, ayırt etme gücünü sürekli kaldırmayan eş akıl hastalığına dayalı boşanma davası açabilecektir.

➤ Akıl hastalığı, ayırt etme gücünü sürekli kaldıran eşin yasal temsilcisinin de bu sebebe dayanarak diğer eş aleyhine boşanma davası açabileceği kabul edilmelidir.

➤ Her iki eşin akıl hastası olup ayırt etme güçlerinden de sürekli yoksun oldukları durumda her iki eşin yasal temsilcisinin de akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açma imkânı olduğunu Yargıtay’ın kabul eden kararları vardır.

  • YHGK hem davacının hem davalının akıl hastası olduğu bir uyuşmazlıkta, yasal temsilci tarafından butlan ve boşanma davalarının açılmasını mümkün görmüştür.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/2-2072, K. 2018/1717 ve T. 15.11.2018;

Tüm bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 14.03.1979 tarihinde evlendiği, bu evlilikten müşterek çocuklarının bulunmadığı, dosya içerisinde yer alan 27.05.2003 tarihli raporlar ile taraflara “hafif mental reterdasyon” teşhisi konulduğu anlaşılmıştır. Ankara 3. Sulh Hukuk Mahkemesine ait 06.06.2011 tarih, 2011/274 E., 2011/864 K. sayılı “vasi tayiní talepli” dosyada 2011 yılında heyet raporlarına göre de taraflarda “vesayet altına alınması gerektirir akıl zayıflığı olduğu, kendi işlerini bizzat göremeyeceği, başkalarının yardımına ve bakımına muhtaç olduğu, akıl sağlığının bağımsız ve sağlıklı karar vermeye yeterli olmadığı ve vasi tayini gerektiği” belirtilmiş olup, mahkemece TMK’nın 105. maddesi uyarınca kısıtlanma kararı verilerek taraflara vasi tayin edilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Davanın mutlak butlan olmadığı taktirde boşanma istemine ilişkin olduğu göz önüne alındığında; her ne kadar davalının evlilik tarihinden sonra “akıl hastalığı” sebebiyle kısıtlandığı sabit ise de “evlenme töreni” sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunup bulunmadığı (TMK m.145/2) veya evlenmeye engel derece akıl hastası (TMK m.45/3) olup olmadığı hususunda bir inceleme yapılmadığı anlaşılmıştır.

Ne var ki, dosya içerisindeki belgelerin de bu hususu tam olarak açıklığa kavuşturmayacağı açıktır. Mahkemece yapılacak iş, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait askerlik belgeleri, tüm doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kâğıtları, film grafileri ve reçeteler eksiksiz getirtilerek davalının “evlenme tarihinde” sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunup bulunmadığı veya evlenmeye engel derece akıl hastası olup olmadığı hususunun Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan rapor alınmak suretiyle tespiti; bu doğrultuda mutlak butlan sebebi mevcutsa kamu düzeni düşüncesi ile herhangi bir süreye tabi olmayan bu davanın kabulü, aksi hâlde davacının ikinci kademe isteği olan boşanma davası yönünden delillerin değerlendirilmesi olmalıdır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında otuz yıl süren bu evlilikte butlan davası açılmasının iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığı,

Anayasanın 90. maddesi hükmü dikkate alındığında Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin yok sayılamayacağı, bu sebeplerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Bu durumda yerel mahkemenin direnme gerekçesi Özel Daire bozma kararında ve yukarıda belirtilen bu ilave gerekçeler dikkate alındığında usul ve yasaya aykırıdır.

Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…>>

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Hukuki Nedeniyle Boşanma (TMK md 166)

Madde 166; « Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.>>>

  • Yasa koyucu, özel boşanma sebepleri dışında öngöremeyeceği ve fakat taraflar için çok önemli olan bazı nedenlerin de olabileceği düşüncesiyle genel bir boşanma hukuki sebebi olarak «evlilik birliğinin temelinden sarsılması» hukuki sebebini de düzenlemiştir.
  • TMK 166. maddede 3 ayrı hukuki sebep vardır. Bunlar;

1-Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK 166/1-2 md)

2- Anlaşmalı boşanma (TMK 166/3)

3-Fiili ayrılık nedeniyle boşanma(66/4)

*** TMK nın 166/1-2. maddelerinde boşanma sebepleri nispi boşanma sebebi

***TMK nın 166/3-4. maddelerindeki boşanma sebepleri ise mutlak boşanma sebebidir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK 166/1-2 m d)

  • Bu halde boşanmaya karar verilebilmesi için;

1-EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI

2-ORTAK HAYATIN ÇEKİLMEZ HAL ALMASI şarttır.

  • Kusura bulaşık, genel ve nispi bir boşanma nedenidir.
  • Kusura dayalı olduğu için de boşanmaya neden olacak vakıaların kasti olması gerekir.
  • Ayırt etme gücü bulunmayan veya akıl hastası eşin davranışları kasti olmadığından davranışları kusura esas olamaz ve bu halde boşanmaya karar verilemez.

166/1-2 madde hükmüne göre boşanma davası açıp boşanma talep edebilmek için; tamamen kusursuz ya da hafif kusurlu olunması gerekmemektedir.

  • Daha fazla/ağır kusurlu olan tarafın da dava hakkı vardır.
  • Boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun bulunması ve bunun ispatlanması gerekir.
  • Davacının tam kusurlu olması(kimse kendi kusuruna dayanamaz ilkesi) halinde davanın reddine karar verilir.

(YHGK 2017/2-2417 E., 2019/871 K., 4.7.2019)

  • Davacının ağır kusurlu olması davanın reddini gerektirmez yeter ki davalının az da olsa ispatlanmış bir kusuru olsun.
  • Hâkim, evlenmeden önce olan ya da boşanmaya sebep olmayan olayları kusur belirlemesinde ölçü olarak dikkate alamaz.

Az kusurlu eşin TMK 166/2 maddesine göre boşanmaya karşı çıkma hakkı vardır. Fakat bu karşı çıkmada mutlaka boşanma davasının reddine karar verilemez.

  • TMK’nın 2. maddesindeki «dürüstlük kuralının» boşanma davaları özelinde «savunma hakkının kötüye kullanılması» açısından özel bir görünümü olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • Her dosyanın öznel şartlarına göre hakkın kötüye kullanılıp kullanılamadığı hakimce değerlendirme konusu yapılacak.
  • TMK 166/2 maddesi gereğince karşı çıkan az kusurlu eşin bu itirazı;

1- Hakkın kötüye kullanılması ise2-Evlilik birliğinin devamında eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılırsa bu durumda da hakim boşanmaya karar verecektir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 12.10.2021 T., 2017/3156 E., 2021/1209 K.

“… boşanmaya sebep olan olaylarda da vacının ağır, davalının ise az kusurlu olduğu, böyle bir durum-da az kusurlu eşin boşanmaya karşı çıkmasının tek başına boşanma kararı verilmesini engelleyici engelleyici olmayacaği, olmayacağı eğer ki az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise veya eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşıldığı takdirde boşanmaya hükmedilmesi gerektiği, davalının ağır tahrik altında da olsa eşine fiziksel şiddet uyguladığı, bu nedenle az da olsa kusurunun bulunduğu, ortak çocukların beyanlarından anlaşılacağı üzere mevcut evlilik birliğinin eşler ve çocuklar yönünden korunmaya değer bir yararının kalmadığı, somut olayda davalının davaya karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, hâl böyle olunca taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte geçimsizliğin var olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu ve bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kamu-nen mümkün olmadığı açıktır…”

Yapılan itirazın ve savunmanın hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilebilmesi için;

✔ İtiraz edenin evliliği devam ettirmek amacında olmadığı

✔ Ya da böyle bir imkân kalmadığının açıkça anlaşılabilmesi gerekir.

♦ Az kusurlu eş de boşanmayı istemesine rağmen bunu bir pazarlık veya çekişme konusu haline getiriyorsa

♦ Veya karşı tarafa zorluk çıkarma amacıyla itirazda bulunuyorsa bu durumda hakkın kötüye kullanılmasından söz edebiliriz.

Örnek davranışlar; Boşanıp yeni bir hayat kurmak istediğini yakın çevresine samimi olarak duyuran eşin veya aslında eşiyle bir araya gelmek istemediği halde sadece eşine güçlük çıkarmak için itirazda bulunması, eşiyle birlikte yaşamaktan, evlilik birliğinden doğan görevlerini yerine getirmekten kaçınan, tayin isteyip başka şehire taşınıp eşiyle tüm iletişim yollarını kapatmak, açılan davaya karşılık dava açmak…

Yargıtay uygulamasına bakacak olursak;

Tepkisel sınırı aşar mahiyette fiziksel şiddet uygulamak Hakaret etmek, kendisi de boşanma davası açmasına rağmen eşinin açtığına itiraz etmek, yatağını ayırmak, evi terk etmek, çalıştığı iş yerini gizlemek, başkalarının yanında kü-çük düşürücü davranışlar sergilemek, birlik görevlerini ihmal etmek, ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kalmak ve bağımsız konut açmamak vb.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 04.12.2018 T., 2017/3742 E., 2018/13957 K

“…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni ge- rektirici sebeplere ve özellikle başka bir kadınla birlikte yaşamak suretiyle sadakat yükümlülüğüne aykırı tutum ve davranışlar sergileyen, birlik görevlerini yerine getirmeyen, ekonomik şid- dete dönük davranışlarda bulunan ve eşine hakaret edip onu aşağılayan davacı erkeğin, eşine ağır hakaretler eden, ona karşı fiziksel şiddete yönelik davranışlarda bulunan ve birlik gö- revlerini yerine getirmekte ihmal gösteren davalı kadına naza- ran boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun, mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamı eşlerden beklen- meyecek derecede sarsıldığının, evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın belirlenemediğinin, davalının davaya karşı koymasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğunun, böylelikle Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi koşullarının oluştuğunun anlaşılmasına göre; davacı erkeğin tüm, davalı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Davalı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmaması usul ve kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir…”

✔ İleri sürülen vakıaların eşler arasında şiddetli bir

geçimsizlik ve/veya anlaşmazlık bulunduğu,

✓ Evlilik birliğini devam ettirmenin beklenemeyecek olması diğer bir deyimle tarafların evliliğin davamı hususunda konusunda isteklerinin olmaması

Bunların ispatlanması gerekmektedir.

  • Evlilik birliği temelinden sarsan davranışlara örnekler; Cinsel şiddet( sadakatsizlik, güven sarsıcı davranış, zina), fiziksel şiddet uygulamak, tepkisel sınırları aşan hakaret, küfür ve beddua etmek, ailesinin evliliğe müdahale etmesine sessiz kalmak veya açık hale getirmek, birlik görevlerini yerine getirmemek, müşterek çocuklara fiziksel şiddet uygulamak vb. vb. çoğaltmak mümkün….

2-ORTAK HAYATIN ÇEKİLMEZ HAL ALMASI

  • Dava dilekçesinde ileri sürülen dava sebepleri olan vakıaların davacı eş de evlilik birliğinin devamı fikrini ortadan kaldırıp evliliğin devamını istemediğini,
  • İleri sürülen vakıanın aynı zamanda evlilik birliğinin çekilmez hal aldığının da ispatlanması gerekir.
  • İleri sürülen ve ispatlanan vakıaların karar veren hakimde; evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ile davacının evlilik birliğine devam etmeyeceği yönünde kanaat oluşturmalıdır. (temelden sarsılma+devam etmeyecek olma)
  • Tek başına evlilik birliğinin temelinden sarsılması yeterli değildir boşanma kararı verilebilmesi için.
  • İspat Külfeti; TMK 6. mad. Ve HMK 190 gereği davacıdadır.
  • İspat Vasıtaları; Her türlü delille ispat edilebilir yeter ki hukuka uygun delil olsun. Tanık, ceza soruşturma ve kovuşturma dosyaları, kamera ve ses kayıtları, raporlar, fotoğraflar, HTS kayıtları, emniyet ve jandarma kayıtları, otel, abart vb. konaklama yeri kayıtları vb.
  • ****HMK 194/1. maddesi gereğince tarafların dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülükleri vardır.
  • ***HMK 194/2. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.

TMK 166/1-2 Boşanmaya Konu

Olabilecek Vakıalara Örnekler

  • Şiddet(fiziksel, ekonomik, duygusal, cinsel)
  • Bağımsız müşterek konut temin etmemek
  • Ailelerin evlilik birliğine müdahalesi,
  • Güven kırıcı ve sarsıcı davranışlar,
  • İstenmeyen kişilerle arkadaşlık etme,
  • Evlilik dışı çocuğu bulunması,
  • Sürekli olarak eşi resmi makamlara şikâyet etme
  • Özel günlerde, hastalıkta, yasta eşinin yanında olmamak
  • Çalışmayan kadının ev işlerini yapmaması- Her iki tarafın çalışması halinde eşlerden birinin ev işlerine yardımcı olmaması
  • Tarafların ikisinin de çalışması halinde evlilik birliğinin giderlerine taraflardan birinin ekonomik gücü oranında katılmaması
  1. A) Fiziksel Şiddet; Eşlerden birinin diğer eşe, çocuklara ve diğer eşin aile bireylerine fiziksel güç kullanarak uyguladığı şiddet türüdür.
  • En sık karşımıza çıkan türü eşlerden birinin diğerini döverek fiziksel şiddet uygulamasıdır.
  • Şiddet tek taraflı olacağı gibi karşılıklı da olabilir. Bu durumda da her iki tarafın birbirine karşı şiddeti söz konusu olup bu halde boşanma nedenidir. Önce şiddeti kimin uyguladığının bir önemi yok.
  • Şiddet mutlak surette uygulanması ve bir zararın meydana gelmesi de şart değildir.
  • Eşini dövmek için üzerine yürümek de şiddettir.
  • Teşebbüs aşamasında kalınılması da şiddettir.
  • Şiddetin mutlaka eşe olması gerekmez, ortak çocuklara önceki evlilikten olan çocuklara, eşin aile bireylerine de olabilir.
  • Bir eşin akrabalarının ve yakınlarının diğer eşe şiddet uygulaması sırasında ortamda bulunan eşin bu duruma karşı çıkmayarak sessiz kalması da boşanma sebebi olarak karşımıza çokça çıkmaktadır.
  1. HUKUK DAİRESİ E. 2020/2620 K. 2020/5632 T. 11.11.2020 «…erkeğin eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda;erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. <<<
  2. B) DUYGUSAL/PSİKOLJİK ŞİDDET; «Bir eşin diğer eşi duygusal olarak sindirmek ve aşağılamak, ona yaptırım uygulamak veya cezalandırmak için toplumdan soyutlamak üzere baskı uyguladığı bir saldırganlık ve istismar biçimidir.>>>
  • Tehdit etmek, aşağılamak, hakaret etmek, utandırmak, hiç iletişime geçememek, duygusal olarak ihmal etmek, yalan söylemek, küçümsemek, görmezden gelmek, baskıcı davranmak, alay etmek, kıyaslamak, bağırma, korkutma, küfür etme, tehdit, küçük düşürme, devamlı eleştirme, mağdurun hareketlerini, giyimini, başkalarıyla ilişkilerini denetleme, sınırlama, değersizlik duygusu uyandırma vb. şeklindeki davranışlar olarak ortaya çıkabilir.
  • Psikolojik şiddet, kişinin zihinsel ve ruhsal dengesini bozarak üzerinde hakimiyet kurmaya dayalı bir şiddet biçimidir.
  • Manevi kişiliğe yönelir.
  • Fiziksel temas yoktur.
  • 2. HUKUK DAİRESİ E, 2016/25442, Κ. 2017/1804, T. 22.2.2017«Öte yandan, evliliğin filen dört gün devam ettiği ve cinsel birleşmenin gerçekleşmesi için eşlerden beklenen makul sürenin geçmediği, davacı erkeğin eşine bu konuda makul süre tanımadığı, erkeğin dava dilekçesinde kadının bakire olmadığı vakıasına dayanmadığı gibi, kadının bakirelik konusunda rapor almaya zorlanamayacağı ve bu yöne dair itirazının kendisine kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu haliyle boşanmaya sebep olan vakıalarda erkek ağır kusurlu olup, ağır kusurlu erkek yararına manevi tazminata (TMK m.174/2) hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.>>>
  • <<Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi çoğu zaman psikolojik etkenlere dayanmaktadır. Nitekim eldeki olayda, taraflarda cinsel ilişkiye engel patolojik bulguya rastlanmadığı, Ankara Numune Hastanesi’nin 01.02.2012 tarihli raporu ile saptanmıştır. Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi evlilik birliğinin temelinde sarsılmasına neden olduğuna göre, kusurlu tarafın tespiti önemlidir. Psikolojik nedenlerle de olsa, cinsel ilişkinin bir tarafın ya da tarafların kusuru ile başarılmamış olması halinde kusursuz tarafı birlikteliğe zorlamak doğru olmadığı gibi, evlenmenin doğal unsurlarından olan cinsel paylaşımın yokluğu durumunda ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemez.» (HUKUK GENEL KURULUE. 2013/2-1141K. 2014/752 Т. 15.10.2014)
  • 2. HUKUK DAİRESİE. 2016/7810 Κ. 2016/8548 Τ. 27.4.2016 karaı; «Mahkemece, “taraflar arasında cinsel ilişkinin gerçekleşmediği ve bu durumun her iki tarafın davranışlarından kaynaklandığı gerekçesiyle tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları kabul olunarak, davacı-karşı davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiştir. Taraflar, 20.4.2013 tarihinde evlenmişler, davacı-karşı davalı kadın 28.10.2013 tarihinde boşanma davası, davalı-karşı davacı erkek ise 13.11.2013 tarihinde karşı boşanma davası açmıştır. Tarafların evlilikleri süresince sağlıklı bir cinsel ilişki kuramadıkları yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadında, cinsel ilişkiye engel olacak fizyolojik ve psikolojik bir rahatsızlık saptanmamıştır. Cinsel ilişkiden kaçınanın davacı- karşı davalı kadın olduğuna dair bir delil de mevcut değildir.

Bu halde, sağlıklı bir cinsel ilişkinin gerçekleştirilememesinde davalı- karşı davacı erkeğin kusurlu olduğu kabul edilmelidir. O halde boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyleyken, delillerin takdirinde hataya düşülerek bu hatalı kusur belirlemesinin sonucu, davacı- karşı davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1- 2) taleplerinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.>>>

Hangi Tarafın Kusurunun Daha Ağır Olduğu Nasıl Belirlenmektedir?

➤ Hangi eşin daha fazla kusurlu olduğunu belirleyip değerlendirmek öncelikle hakimin takdirindedir.

➤ İlk kusurlu eylemin kimden geldiğinin de bir önemi yoktur.

➤ 166/1. maddeye göre açılan davalarda hangi taraftaki eşin daha fazla kusurlu olduğunu tayin ve tespiti için bir ölçü konulması mümkün değildir.

➤ Her boşanma davasında her dosya kendine özgüdür ve eşlerin boşanmaya neden olan davranışlarındaki kusurlu hallerin kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunun kabulü ile her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılması gerekir.

➤ Bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu,

03.07.1978 Τ., 1978/5 E., 1978/6 K. Kararı da mevcut olup;

“…Kusur çoğu kez kişilerin sosyal ve kültürel yapılarına, değer yargılarına ve çevrelerine göre değişen bir ölçüde soyut, göreli bir kavramdır. O halde önceden şu ya da bu eylemin ya da davranışın daha ziyade kusur veya daha az kusur olarak kabulü ve bu konuda kesin, değişmez, nesnel bir ölçü konulması olanak dışıdır. Bu nedenle Türk Medeni Kanunu’nun 134. maddesine dayanılarak açılan boşanma davalarında, taraflardan hangisinin tutum ve davranışının daha ziyade kusur sayılacağını, baş-ka bir söyleyişle kusurun daha ziyade hangi tarafa ait olduğu-nu saptamak ve değerlendirmek hakimin takdir yetkisine aittir. Elbette hakim bu konudaki takdir yetkisini ve hakkını olayların kendi yapılarına ve oluşlarına özgü yönleri içinde kullanacak-tır. Kuşkusuz önceden somut bir kural koymak, belli bir ölçü getirmek, hakimin takdir yetkisini ve hakkını önleyici ve bağlayıcı nitelik taşıyacağından, sakıncalı bir uygulama saymak gerekir…”

  • CİNSEL ŞİDDET; « karşı taraf üzerinde kontrol ve güç oluşturmak maksadıyla, kişinin isteği dışında cinsel ilişkide bulunmak veya zararlı cinsel davranışlara zorlamaktır.
  • Evlenmenin bir takım amaçları bulunmakta olup bunlardan biri sosyal yönü, diğeriyse cinsel tatmin yönüdür. Cinsel tatmini sınırsız kabul etmek mümkün değildir. Kanaatimce; sınırı karşı tarafın istek ve rızasının olup olmadığı belirleyecektir.

BOŞANMA HUKUK AÇISINDAN;

  • Eşlerden birinin istemediği bir zamanda, istemediği bir yerde istemediği şekilde cinsel ilişkiye zorlamak cinsel şiddettir.
  • Eşlerin birbirlerinin güvenini sarsan ve sadakata aykırı davranışları da cinsel şiddet içeren davranışlardandır.
  • Bir eşin bir rahatsızlığı veya haklı bir sebebi olmadığı halde cinsel ilişkiden kaçınması da cinsel şiddettir.
  • Cinsel birlikteliğinden gerçekleşmediğinin kabul edilmesi için makul bir sürenin geçmesi gerekmekte (HUKUK GENEL KURULUE. 2013/2-1141K. 2014/752 T. 15.10.2014)
  • Mahkeme tarafından öncelikle cinsel ilişkinin kurulamamasının tespiti gerekmektedir.
  • Taraflar arasında cinsel birleşmenin yapılmadığı konusunda bir kabul varsa ve kimden kaynaklandığı konusunda bir çekişme varsa bu halde; cinsel ilişkinin kimden kaynaklı olarak gerçekleşmediği ile buna engel olan patolojik, fizyolojik veya psikolojik rahatsızlıktan kaynaklı olup olmadığının bir sağlık kurulu raporuyla tespiti gerekmektedir.
  • Kimden kaynaklandığı ve bir rahatsızlıktan kaynaklı olduğunun tespiti halindeyse tedaviye yanaşmamak kusur olarak kabul edilecektir.
  • Kadın eşin(daha çok vajinusmus durumunda ya psikolojik bir nedenle yaşanması halinde karşımıza çıkar) rahatsızlığı nedeniyle erkek eşin tedavide ona yardımcı olmaması ve kaçınması halinde erkek eş kusurlu kabul edilir.
  • Tarafların cinsel yaşamlarını başkalarına açıklamaları, cinsel yetersizlikle birbirini suçlayıcı şeylerden söz etmeleri de kusurdur.
  • İki taraf da tedaviden kaçınıyorsa iki tarafın da kusurlu olduğu kabul edilecektir. Bu durumda eşler eşit kusurludur.
  • Herhangi bir neden yokken eşlerden birinin sürekli cinsel ilişkiden kaçınması da kusurlu davranıştır.
  • Cinsel ilişkiden kaçınan kadın değilse ve patolojik/fiziksel bir rahatsızlık ta yoksa sağlıklı bir cinsel ilişki kurma görevi erkeğe ait kabul edilmektedir.
  • Maddi ve manevi tazminata hükmedilir.
  • 2. HUKUK DAİRESİ E. 2016/25442, Κ. 2017/1804, Τ. 22.2.2017<<Öte yandan, evliliğin fiilen dört gün devam ettiği ve cinsel birleşmenin gerçekleşmesi için eşlerden beklenen makul sürenin geçmediği, davacı erkeğin eşine bu konuda makul süre tanımadığı, erkeğin dava dilekçesinde kadının bakire olmadığı vakıasına dayanmadığı gibi, kadının bakirelik konusunda rapor almaya zorlanamayacağı ve bu yöne dair itirazının kendisine kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu haliyle boşanmaya sebep olan vakıalarda erkek ağır kusurlu olup, ağır kusurlu erkek yararına manevi tazminata (TMK m.174/2) hükmedilmesi bozmayıgerektirmiştir.>>>
  • <<Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi çoğu zaman psikolojik etkenlere dayanmaktadır. Nitekim eldeki olayda, taraflarda cinsel ilişkiye engel patolojik bulguya rastlanmadığı, Ankara Numune Hastanesi’nin 01.02.2012 tarihli raporu ile saptanmıştır. Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi evlilik birliğinin temelinde sarsılmasına neden olduğuna göre, kusurlu tarafın tespiti önemlidir. Psikolojik nedenlerle de olsa, cinsel ilişkinin bir tarafın ya da tarafların kusuru ile başarılmamış olması halinde kusursuz tarafı birlikteliğe zorlamak doğru olmadığı gibi, evlenmenin doğal unsurlarından olan cinsel paylaşımın yokluğu durumunda ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemez.» (HUKUK GENEL KURULUE. 2013/2-1141K. 2014/752 Т.15.10.2014)
  1. HUKUK DAİRESİE. 2016/7810 Κ. 2016/8548 Τ. 27.4.2016 karaı; «Mahkemece, “taraflar arasında cinsel ilişkinin gerçekleşmediği ve bu durumun her iki tarafın davranışlarından kaynaklandığı gerekçesiyle tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları kabul olunarak, davacı-karşı davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiştir. Taraflar, 20.4.2013 tarihinde evlenmişler, davacı-karşı davalı kadın 28.10.2013 tarihinde boşanma davası, davalı-karşı davalı erkek ise 13.11.2013 tarihinde boşanma davası açmıştır. Tarafların evlilikleri süresince sağlıklı bir cinsel ilişki kuramadıkları yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadında, cinsel ilişkiye engel olacak fizyolojik ve psikolojik bir rahatsızlık saptanmamıştır. Cinsel ilişkiden kaçınanın davacı- karşı davalı kadın olduğuna dair bir delil de mevcut değildir.Bu halde, sağlıklı bir cinsel ilişkinin gerçekleştirilememesinde davalı- karşı davacı erkeğin kusurlu olduğu kabul edilmelidir.

O halde boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyleyken, delillerin takdirinde hataya düşülerek bu hatalı kusur belirlemesinin sonucu, davacı- karşı davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.>>>

Bu konuda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu,

03.07.1978 T., 1978/5 E., 1978/6 K. Kararı da mevcut olup;

“…Kusur çoğu kez kişilerin sosyal ve kültürel yapılarına, değer yargılarına ve çevrelerine göre değişen bir ölçüde soyut, göreli bir kavramdır. O halde önceden şu ya da bu eylemin ya da dav-ranışın daha ziyade kusur veya daha az kusur olarak kabulü ve bu konuda kesin, değişmez, nesnel bir ölçü konulması olanak dışıdır. Bu nedenle Türk Medeni Kanunu’nun 134. maddesine dayanılarak açılan boşanma davalarında, taraflardan hangisi-nin tutum ve davranışının daha ziyade kusur sayılacağını, baş- ka bir söyleyişle kusurun daha ziyade hangi tarafa ait olduğu- nu saptamak ve değerlendirmek hakimin takdir yetkisine aittir. Elbette hakim bu konudaki takdir yetkisini ve hakkını olayların kendi yapılarına ve oluşlarına özgü yönleri içinde kullanacak- tır. Kuşkusuz önceden somut bir kural koymak, belli bir ölçü getirmek, hakimin takdir yetkisini ve hakkını önleyici ve bağ layıcı nitelik taşıyacağından, sakıncalı bir uygulama saymak gerekir…<<<

Kusurlar Sayısal Olarak Yarışabilir Mi?

➤ Kusurların sayısal olarak toplamından ziyade eylemlerin nitelikleri kusur durumlarını etkileyecektir.

➤ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 06.04.2021 T., 2017/2667 E., 2021/413 Kararı;

“… Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verile- cek olan boşanma kararı, fer’ileri ve boşanmanın mali sonuç- ları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağı sebep olaylarda gerçekleşen ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konu- lamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidileme- yeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır, kadın eşin ise az kusurlu olduğu belirtilerek boşanmaya karar verilmiştir.

Özel Daire ise boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların gerçekleştirdikleri kusurlu davranışlara göre eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle kararı bozmuştur. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; yerel mahkeme ve Özel Daire arasında gerçekleştiği hususunda uyuşmazlık bulunmayan olaylara göre, erkek eşin is- temediğini söyleyerek eşini ve ortak çocuğu kadın eşin babasının evine bıraktığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine ha- karet ve tehdit ettiği, başkası ile nişanlandığı buna karşılık kadın eşin de beş yıl ayrı yaşadıktan sonra sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak bir başkası ile gayriresmi şekilde evlendiği ve ondan çocuk sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu husus- lar birlikte değerlendirildiğinde; direnme kararında erkek eşin kusurlu davranışlarının kadın ese göre her ne kadar sayısal üstünlüğünden bahsedilmiş ise de, kadın esin evli olduğu hal de başka bir erkekle gayriresmî olarak birlikte yaşadığı, hat- ta çocuk sahibi olduğu ve halen o erkekle yaşadığı, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışlarının sayısal olarak toplamından ziyade eylemlerin niteliklerinin kusur durumlarını etkileyeceği gibi, kusurlu davranışların ilkini hangi esin gerçekleştirdiği olgusunun da kusurların ağırlığının belirlenmesinde sonuca etkisinin bulun- madığı, bir başka ifade ile eşlerden birinin gerçekleştirdiği ku- surlu bir eylemin diğer eşe de kusurlu eylemde bulunma hakkı vermediği, tarafların kusurlu davranışlarının gerçekleşme ta- rihi ve sırasına bakılmaksızın, davanın açıldığı tarihte evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olayların bütün olarak birlikte değerlendirilerek eşlerin kusur ağırlığının belirlenmesinin gerekmesinin karşısında, erkek eşin kusurlu davranışlarının kadın eşe bir başka erkekle yaşama hakkı vermediği hususu gözetildiğinde tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları tartışmasızdır. Hal böyleyken yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken erkek eşin ağır kusurlu ol- duğunun kabulü ile bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminatlara hükmedilmesi usul ve yasaya ay- kırı olup bozmayı gerektirmiştir…”

Tepkiyle Söylenen Söz ve Eylem Kusur Olarak Kabul Edilir mi?

  1. A) Bir tarafın kusurlu davranışlarına karşılık olarak diğer eşin kusurlu davranışı olsa bile tepki niteliğindeki hareketleri, güncel Yargıtay uygulamasına göre kusur olarak kabul edilmemektedir.

➤ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 11.11.2020 T., 2017/2723 E., 2020/880 K.

“…Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olması nedeniyle açtığı dava reddedilmiş ise de, Özel Dairece erkek eşin belirlenen kusurlu davranışlarının yanında kadın eşin de fiziksel şiddete yönelik davranışlar sergilediği” ve boşanmaya sebep olan olaylarda az da olsa kusurlu olduğu, bu sebeple erke- ğin davasının da kabulü gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşku- suzdur.

Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen erkek eşin tutum ve davranışlarından kaynaklanmıştır. Özel Dairece kadın eşe yüklenen kusurlu davranışların ise; erkek eşin dinletmiş olduğu tanık beyanlarında geçtiği haliyle TMK’nın 166/2. maddesinde yazılı temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan soyut, yer ve zaman içermeyen ve inandırıcı olmaktan uzak be- yanlardan ibaret olması nedeniyle itibar edilemeyeceği, ayrıca taraflara ait darp raporları incelendiğinde kadın eşin eylemlerinin ise evlilik hayatı boyunca kendisine sürekli fiziksel şiddet uygulayan erkeğe karşı kendini savunma ve tepki niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle boşanmaya sebep olan olay- larda “eşine sürekli fiziksel şiddet uygulayan erkek eşin tam kusurlu olduğu, kadın eşin boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı o hâlde davalı-karşı davacı erkek eşin davasının kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır…”

➤ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.02.2016 T., 2014/2-813 E., 2016/157 K

“…..Bu itibarla Kurul çoğunluğu tarafından, davalı kadının yukarda sayılan birden fazla güven sarsıcı davranışlarının, bunu öğrenen davacı erkekte şiddetli elem ve hiddet oluşturduğu, bu duygular içerisinde bulunan ve öncesinde de eşine karşı fizik- sel şiddet uyguladığı kanıtlanamayan erkeğin sadece bu olay sebebiyle eşine basit nitelikte fiziksel şiddet uyguladığı, bu se- beple boşanmaya neden olaylarda her iki tarafın da kusuru ol- makla birlikte davalı kadının, davacı erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu, davalı kadının belirlenen kusurlu davranışının davacı erkeğin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu ve bu sebeple davacı erkek yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, Öze Özel Dairece boşanmaya neden olan olaylarda taraf- ların eşit derecede kusurlu kabul edilmesinin yerinde görülmediği gerekçesi ile yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği kanaatine varılmıştır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından şiddete sıfır to- leransın geçerli geçerli duğu devlet ve hukuk düzeninde fiziksel şiddet uygulayan eşe manevi tazminat verilmesi sonucunu doğuracağı ve benzer davalarda fiziksel siddet uygulayanların tazminat al- malarını rını sağ sağlayacağı gerekçesiyle direnme kararının bozulma- sı gerektiği ileri sürülmüş ise de, yukarda açıklanan sebepler- le çoğunluk tarafından bu görüş benimsenmemiştir. Açıklanan bu sebeplerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.”

➤ Yargıtay’ın doğrudan kararları olduğu gibi yerel mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemelerince verilen <«tepkiyle söylenen söz ve davranışların daha az kusurlu kabul edildiği kararlarını da onadığı kararlar çokça vardır.

Örn: T.C.YARGITAY2. HUKUK AİRESİ E. 2024/1868 K. 2024/2140Τ. 27.3.2024 çalışma

<<<…..İlk Derece Mahkemesi’nin 20.05.2022 tarihli ve 2018/515 Esas, 2022/276 Karar sayılı kararıyla; boşanmaya sebebiyet veren ve gerçekleşen olaylarda eşini Trabzon’da yaşamaya yaşamaya zorlayan, eşinin çalışmasına izin vermeyen, Trabzon’daki eve eşya almayan ve eşine siz olmasanız benim maaşım bana yeter diyerek psikolojik şiddet iddet uy uygulayan erkeğin ağır, eşi ile Trabzon’a gitmel gitmek istemeyen, Ankara’da ailesinin yanında kalmak isteyen ve evi terk eden kadının az kusurlu olduğu, kadının kusurlarının erkeğin eylemlerine tepki niteliğinde olması nedeniyle kadının daha az kusurlu olduğu, kad kadın lehine maddi maddi ve manevi tazminat ile nafakalara hükmedilmesinin yasal koşullarının oluştuğu ….. karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi’nin 31.10.2022 tarihli ve 2022/1342 Esas, 2022/1394 Karar sayılı kararıyla; kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesi ile, istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

……Davacı-davalı erkek vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA, >>

ANLAŞMALI BOŞANMA(TMK 166/3md)

A)SÜRE ŞARTI; Resmi evlilik tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar en az BİR YIL geçmiş olmalıdır.

  • 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 118. maddesinde yer alan “Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır” hükmüne havidir.
  • Uygulamada; dava açılırken harcın yatırılmadığı durumlarda harcın ikmal edildiği tarihin de baz alındığı görüldüğü gibi karar duruşma tarihinde BİR YIL ın dolması halinde de boşanmaya karar verildiğini görmekteyiz.
  • Fakat Yargıtay Uygulamalarında dava tarihinde bir yılın dolması aranmakta olup hukuki karine gereği dava sırasında 1 yılın dolması halinde boşanmaya karar vermemektedir.2.HD

2016/16989, 2018/553 K VE 15.01.2018 T.

  • Tarafların YASACA ARANAN BİR YILLIK SÜREDE birlikte ya da ayrı yaşayıp yaşamadığının bir önemi yoktur.
  • Uygulamada bir yıllık süre dolmadan açılan davalarda davanın ret edildiğini görmekteyiz.
  • Bir yıl dolmadan açılan davalarda, hakimin davayı aydınlatma yükümü kapsamında davacıya süre vererek dayandığı vakıaları bildirmesi ve davanın çekişmeli boşanma davası olarak görülmesinin önünde de bir engel bulunmamaktadır.
  • Yargıtay Genel Kurulu ve Yargıtay 2. HD, 1 yıl dolmadan açılan anlaşmalı boşanma davalarının reddi gerektiği görüşündedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 18.04.2019 T., 2017/1941 E., 2019/475 K. “…Uygulamada anlaşmalı boşanma adı verilen ve yukarı ya alıntılanan fıkra uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için ilk koşul; evlilik birliğinin en az bir yıl sürmesidir. Aksi takdirde hakim diğer şartları incelemeden boşanma davasını reddetmelidir…”

Esasen yapıdan bu değerlendirmeler, Türk toplumunun temeli olan ve eşler arasında eşitliğe dayanan aile kurumunun, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. maddesi ile özel olarak güvence altına alınmasından kaynaklanmaktadır Devlet ailenin korunması için gerekli her türlü tedbiri alır ve boşanma davalarının toplumu ilgilendiren yapısı nedeniyle de üzerine düşen yükümlülükleri mahkemeler/håkimler vasıtasıyla yerine getirir. Bu nedenle, TMK’nın 166/3. maddesine dayalı davalarda da hâkim, bir yandan tarafların ikrarı ile bağlıyken, aynı zamanda bir denetim yetkisine sahiptir. Buradan hareketle, genel hükümlere dayalı bir alacak davasında olduğu gibi davayı sona erdiren “kabul” beyanının, toplumun temeli olan aile kurumu için de boşanma kararı verme me zorunluluğu zorunluluğu getirdiği ve tarafların da kararın kesinleşmediği sürece bu kabul beyanlarıyla bağlı olduğu söylenemeyecektir.

Diğer yandan anlaşmalı boşanma davasında feragat hakkı bulunan davacıya bir nevi anlaşmayı bozma hakkı verilirken anlaşmanın diğer tarafı olan eşin bu anlaşmayla sonuna kadar bağlı olması silahların eşitliği ilkesine de aykırılık teşkil ettiğinden anlaşmayı bozma hakkının davalıya verilmesi gerekmektedir. isteğiyle malikemeye başvurduğu ve bun protondelde bombase de dades bal evlilikten 11.03.1007 doğumlu müsterek çocuklarının bulunduğu, davacı kadının anlaşmalı boşanma düzenlemelerin yer aldığı karan verdiği görülmektedir. Davah ise aralarındaki protokol şartlan ve boşarumaya sebep olan hadiselerin farkılığı sebebiyle anlaşamadıklarını, anlaşmalı boşanmanın irade fesadı hallerinin varlığı altında da iki tarafin gerçekleştiğini, devadan feragat ettiğini beyanla hükmü süresinde temyiz etmiştir. Anlaşmanın diğer tarafı olan eşin hüküm kesinleşinceye kadar anlaşma iradesinden dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmadığından, taraflara iddia ve savunmalarını bildirmesi ve delillerini sunması için imkân verilerek davaya “çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak davaya devam edilmesi gerekir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, tarafların somut uyuşmazlıkta yaptıkları protokolü kabul ettiklerini mahkeme huzurunda özgür iradeleri ile beyan ettikleri, bu beyanlarını imzaladıkları, mahkemece de bu protokolün uygun görüldüğü ve anlaşmalı boşanmaya karar verildiği, anlaşmalı boşanma kararından sonra hangi gerekçeyle olursa olsun taraflardan birinin bu beyanından dönmesi halinde davanın çekişmeli boşanmaya döneceğine ilişkin görüşün yasal dayanağının bulunmadığı, TMK’nın 166/3. maddesi gereğince anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra tarafların ancak irade fesadı hâllerinin varlığı iddiasıyla kararın bozulmasını isteyebileceği, bu durumda da öncelikle hadise şeklinde irade fesadı olup olmadığı tespit edilerek anlaşmalı boşanma şartlarının oluşup olmadığının belirlenmesi, irade fesadının varlığının kanıtlanması halinde davanın çekişmeli olarak görülüp hükmün bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi……..>>

KARŞI OY

Anlaşmalı Boşanmadan Feragat Af Anlamına Gelir Mi?

  • Eldeki dava TMK’nın 166/3. madde. sine dayalı olarak açılmışsa, anlaşmalı boşanma davasından feragat etmek dava tarihinden önceki olayların affedildiği sonucunu doğurmaz. Bu nedenle de dava tarihinden önceki olaylara dayınılara 166/1-2 ye dayanılarak dava açılabilir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 10.06.2020 T., 2020/1422 Ε., E., 2020/2919 K. <<<..Feragat edilen dava münhasıran_TMK’nın 166/3. madde. sine dayalı olarak açılmışsa, anlaşmalı boşanma davasından feragat, dava tarihinden önceki olayların affedildiği sonucunu doğurmaz. O halde, taraflardan biri feragatle sonuçlanan anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıalara dayanarak herhangi bir boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilir. Açılan davada anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaların da kusur belirlemesinde dikkate alınması gerekir. Somut olayda, davalı kadın tarafından daha önce açılan ve feragat edilen dava, münhasıran TMK’nın 166/3 maddesine dayalı olarak açıldığına göre, anlas- malı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaların affedildiği anlamına gelmeyeceğinden, bu hususun gözetilerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”

Anlaşmalı boşanma davası çekişmeli boşanmaya dönüşür mü?

  • Anlaşmanın Hukuki Niteliği ve Şekli TMK m. 166/f. III’e göre yapılacak anlaşma, hâkimin katılımı bulunsun veya bulunmasın, anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için bulunması gereken maddi unsurlardan birisidir.
  • Eşlerden birinin bu anlaşmadan vazgeçmesi, anlaşmalı boşanma kararı verilmesi için gerekli unsurlardan birinin yokluğu sonucunu doğurur.
  • Ya da hakimin müdahalesi kapsamında yapacağı değişiklikleri tarafların ve/veya taraflardan birinin kabul etmemesi de aynı sonucu doğurur.
  • Eşler arasında yapılan anlaşmanın eşlerden biri tarafından sözleşmeden dönmek suretiyle tek taraflı olarak sona erdirilmesi Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca mümkün değildir. Zira Türk Borçlar Kanununda, genel hükümler kapsamında tek taraflı sözleşmeden dönmeye olanak tanıyan bir hüküm bulunmamaktadır.
  • Fakat Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri uygulamalarında, anlaşmalı boşanma kararı kesinleşinceye kadar eşlerden birinin tek taraflı olarak anlaşmalı boşanmaya ilişkin irade beyanından dönebileceği görüşünü benimsemiştir.
  • Dönme halinde çekişmeli dava dilekçesi ve deliller için hakim, davacıya süre verir.
  • Dönme halinde taleple bağlılık ilkesi gereğince davaya TMK m. 166/1-2’ye göre devam edilir.

Anlaşmalı Dava Çekişmeye Dönerse Özel Boşanma Hukuki Sebebine Dayanmak Mümkün mü?

➤ Anlaşma iradesinden dönülmesi halinde TMK 166/1- maddesine göre «evlilik birliğinin temelinden sarsılması» genel/nispi boşanma sebebine dayalı davaya dönüşen anlaşmalı boşanma davasında özel boşanma sebebine dayanılmaz.

➤ Anlaşmadan dönen çekişmeli davada özel sebebe dayalı olarak devam edilebilmesi için usulüne uygun bir ıslah yapılması gerekmektedir.

➤ Ayrıca şartları mevcutsa özel sebebe dayalı yeni dava açmak ve birleştirme talep etmek de mümkün olacaktır.

  • “..Davacı-karşı davalı kadının anlaşmalı boşanma (TMK m.166/3) davası açtığı, mahkemece davanın kabulüyle tarafla-rın boşanmalarına karar verildiği, hükmün davalı-karşı davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce, anlaşmanın bozulması nedeniyle anlaşmalı boşanma hükmünün geçersiz hale geldiği, davanın “çekişmeli boşanma”(TMK m.166/1-2) davası olarak görülmesinin gerektiğinden bahisle hükmün bo-zulduğu, mahkemece bozma ilamına uyularak yargılamaya de-vam edilirken, davalı-karşı davacı erkeğin evliliğin sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak karşılık boşanma davası açtığı, ayrıca ilk dava temyiz aşamasında iken, davalı-karşı davacı er-keğin zina hukuki sebebine dayalı olarak açtığı boşanma dava dosyasının da eldeki dava dosyası ile birleştirildiği anlaşılmak-tadır…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 23.05.2017 T., 2016/20212

Anlaşmalı Boşanma Hükmünün İptalini Eşler Veya alacaklıları Veya 3. Kişiler İsteyebilir Mi?

  • Kural olarak, yargılamanın iadesi yoluna ancak davanın tarafları başvurabileceğidir.
  • İstisna; Eşlerin alacaklıları da yargılamanın iadesi yoluna başvurabilir.
  • HMK 376. madde;:”Davanın taraflarından birisinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen tarafın yerine geçenler, borçluları veya yerine geçmiş oldukları kimselerin aralarında anlaşarak, kendilerine karşı hile yapmaları nedeniyle hükmün iptalini isteyebilirler.<<<
  • Bu düzenlemeye göre EŞLER dışında 3. kişiler de(alacaklılar ve tarafların kendi yerlerine geçecek halefleri) tarafların davada muvazaalı hareket ettiklerini ileri sürerek kesin hükmün iptalini isteyebilecektir.
  • Hatta uygulamada çokça gördüğümüz borçlu eşin, alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla, anlaşmalı boşanma yoluna gidilmekte ve mal paylaşımı yapılmakta hatta mallarının hepsi eşe verilmektedir. Bu şekilde muvazaalı bir şekilde yapılması durumunda alacaklılar. boşanma kararının iptali için yargılamanın iadesi yoluna gidebileceklerdir. Istisnai bir kanun yolu olduğu ve bu hususta başvuruda bulunurken, özellikle kanuna karşı hile, hukuka aykırı delil ve muvazaalı işlem gibi konulara dikkat edilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dai- resi, 14.05.2015 T., 2015/3568 E., 2015/10354 “…Dava; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375/1-h madde- sine dayalı yargılamanın yenilenmesi davası olup, mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davalı erkeğin yargılamanın yenilenmesi talep edilen boşanma davasında, davacı kadının 01.10.2012 tarihinde”… adresine taşındığını bildiği halde bu durumu mahkemeden gizlediği ve karara tesir eden hileli bir davranışta bulunduğundan bahisle dava kabul edilmiştir. Yar- gılamanın yenilenmesi istenen dava terk hukuki sebebine da- yalı boşanma davası olup, kadına, tebliğe yarar adresi tespit edilemediğinden, dava dilekçesi ve gerekçeli karar ilanen tebliğ edilmiştir.

Dosya kapsamından eve dön ihtarının kadına tebliğ edilememesi üzerine kolluk araştırması yapıldığı, kadının adresi nin, daha önce çıkarılan tebligatın “ismen en tanınmıyor” diye bila tebliğ döndüğü adres olan “…” olduğu tespit edilmiş, yeniden aynı adrese çıkarılan tebligatı kadın almaktan imtina ettiğinden tebliğ, Tebligat Kanunu’nun 21, maddesine göre yapılmıştır. Bu defa erkek 13.04.2012 tarihinde terke dayalı boşanma talebinde bulunmuş, kadının adresini de “…” olarak bildirmiş, çıkarılan tebligat adreste tanınmadığından bahisle bila tebliğ dönmüştür. Terk dosyası davalısı kadının yerleşim yeri adresi araştırılmış bu adrese tebligat yapılmış ne var ki bu bu adresin aynı zamanda erkeğin yerleşim yeri adresi olduğu anlaşıldığından mahkemece bu tebliğ geçerli kabul edilmemiştir. Yapılan tüm araştırmalara rağmen kadının tebliğe yarar bir adresi tespit edilemediğin- den, ilanen tebliğ yoluna gidilmiştir. Bu durumda lehine karar verilen erkeğin karara tesir eden hileli bir davranışta bulunduğunun kabulü mümkün değildir. O halde yargılamanın ye- nilenmesine ilişkin davanın reddine karar verilecek yerde yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir…”

➤ Başka biri ile arasında ilişkiyi karar kesinleştikten sonra öğrenmek yargılamanın yenilenmesine konu edilmiştir.,

➤ Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi, 2. Hukuk Dairesi, 03.01.2020 Τ., 2020/10 E., 2020/11 Kararı;

“…Davalının yargılamanın yenilenmesi talebine dayanak sebe-bi sebe-bin 6100 sayılı HMK.nun 375. maddesinde tahdidi olarak sayı-lan yargılamanın iade sebepleri kapsamında olmadığından talebin REDDİNE, karar verildiği görülmüştür. Davalı vekili vermişolduğu istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davacının an-laşmalı olarak boşandıklarını, müvekkilinin kandırıldığını, as linda davacının başka biri ile arasında ilişki olduğunu, bunun kendisinden gizlendiğini ve bu durumu daha sonra öğrendiğini, yerel mahkemece eksik inceleme ve araştırma yarad başvurularının reddine karar verildiğini, delillerinin toplana- rak, yeniden yargılama yapılması yönünde yerel mahkeme nin kararının kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak, delillerinin toplanması sonucunda, talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir. Dava HMK.nun 375. madde- si kapsamında yargılamanın yenilenmesi davasıdır. İlk derece mahkemesince verilen karara karşı yargılamanın yenilenmesini talep eden davalı taraf süresinde istinaf talebinde bulunmuştur. Mahkememizce, re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırı haller dışında istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan (HMK md. 355) inceleme sonucunda; dava dilekçesinin aleyhine yargılamanın iadesi talep edilen davacı asıl K3’ye tebliğ edilmek yerine yargı- lamasının yenilenmesi talep edilen dosyada vekili olan Av. K2’e tebliğ edildiği, vekilin dosyaya davalı adına vekaletname sun- maksızın cevap verdiği, davanın ilk duruşmada yetkisiz vekilinin katılımı ile ret ile sonuçlandığı belirlenmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2012/2656 Esas, 2012/5206 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere yargılamanın iadesi davası da bir dava olup, ilk davadan ayrı bağımsız bir davadır.

Talep (dava) dilekçesinin aleyhine yargılamanın iadesi talep edilen asıla tebliğ edilmesi gerekmektedir. Asıl yerine bu aşamada yetkisiz olan vekile tebliğ usulsüzdür. Ayrıca tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanmamış, cevap sunan davacı ve vekiline ne yeni veka- letnamesini sunması için süre verilmemiştir. Taraf araf teskili teşkili kamu kamu düz düzenine ilişkin olması nedeniyle re re’sen sen gözetilmiş ve kararın kaldırılması gerekmiştir. Sonuç olarak; Yargılamanın i olarak; Yargılamanın iadesini talep eden eden davalının istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1-a- 6. maddesi maddesi gereğince kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı- nın tamamının kaldırılmasına, dava dilekçesinin aleyhine yar- gılamanın iadesi talep edilen davacı K3’ye tebliğ ile dilekçeler aşamasının tamamlanması, davacı vekiline vekiline vekaletnamesini vekaletnan sunmak için tarafına düzenine süre verilmesi ve tarafların iddia ve sa- vunmaları çerçevesinde delillerinin toplanarak usulüne uygun olarak bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkeme- sine gönderilmesine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurul- muştur…”

Yargılamanın iadesi; ayrı harca tabi yeni bir dava olup ayrı harca tabidir.

➤ Bağımsız yeni yeni bir dava olduğu için ayrı esasa kaydı yapılır.

<<<…Somut olayda, yargılamanın iadesi talebi üzerine başvurma harcı ve maktu harç alınmamış, yeni esas numarası da verilmemiştir. Başvurma harcı ve maktu harç alınmadan (Harçlar Kanunu m. 10), dava yeni bir esasa kayıt edilmeden hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 16.10.2019 Т., 2019/600 E., 2019/10185 K.

HMK’ nın 377. maddesine göre 3 ay ve her halde 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

1) Kısa olan 3 Aylık Süre;

✓ Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olduğunun öğrenildiği,

✓ 375 inci maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde öngörülen hâllerde, kararın davalıya veya gerçek vekil veya temsilciye tebliğ edildiği; alacaklı veya davalı yerine geçenlerin karardan usulen haberdar olduğu,

✓ Yeni belgenin elde edildiği veya hilenin farkına varıldığı,

✓ 375 inci maddenin birinci fıkrasının (d), (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde, ceza mahkûmiyetine ilişkin hükmün kesinleştiği veya ceza kovuşturmasına başlanamadığı yahut soruşturmanın sonuçsuz kaldığı,

✓ Karara esas alınan ilamın bozularak kesin hüküm şeklinde tamamen ortadan kalkmasından haberdar olunduğu

✓ 375 inci maddenin birinci fıkrasının (i) bendinde yazılı sebepten dolayı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararının tebliğ edildiği, tarihten itibaren üç ay

2) Her hâlde iade talebine konu olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıldır.

3) 375 inci maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde yazılan sebepten dolayı yargılamanın yenilenmesi süresi ilama ilişkin zamanaşımı süresi kadardır.

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması(166/4. madde)

  • TMK 166/ son, fiili ayrılık sebebine dayalı bir boşanma sebebidir.

<7532 sayılı Kanun m. 13 ile değişik dördüncü fikra – RG. 27.11.2024; S. 32735>

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir¹.

  • Genel ve mutlak boşanma sebebidir.

Şartları;

1) Daha evvel boşanma sebeplerinden herhangi biriyle(ister genel ister özel/mutlak boşanma hukuki sebebi) açılmış bulunan davanın reddine karar verilmiş olması,

2) Bu kararının kesinleşmiş olması,

3) Bu ret kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi,

4) Her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın yeniden kurulamaması,

Halinde evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

1) Daha evvel boşanma sebeplerinden herhangi biriyle(ister genel ister özel/mutlak boşanma hukuki sebebi) açılmış bulunan davanın reddine karar verilmiş olması

  • Bu halde davanın ispatlanamaması, tam kusurlu olunması veya feragat nedeniyle reddi arasında bir fark yoktur.
  • Fakat davadan feragat edilmesini Yargıtay bazı kararlarında; sırf TMK 166/ son kapsamında boşanmayı elde etme amacına yönelik olarak yapıldığını ve bu davanın 166/son kapsamında reddedilmiş bir dava olarak görmemektedir. *****
  • Yabancı mahkemenin boşanmanın reddine dair kararlarının ancak tanınması ve tenfizinin yapılmış olması koşuluyla 166/son maddesine dayanılabilir.
  • Retle sonuçlanan ilk dava;
  1. HMK’nın 150/5. mad. Gereği davanın açılmamış sayılmasına,
  2. Davanın usulden reddine(HMK 115/2),
  3. Mahkemenin yetkisizliğine
  4. HMK 123. madde gereği davanın geri alınmasınedeniyle açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise bunlar TMK nın 166/4 maddesine dayanak dava oluşturmaz.

2) Bu ret kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi,

  • Retle sonuçlanan ilk davanın ret kararının KESİNLEŞMESİNİN

ÜZERİNDEN EN AZ 1 YIL geçmeli

  • Hakimce resen gözetilecek bir süredir.
  • Yabancı mahkemenin boşanmanın reddine dair kararlarının ancak tanınması ve tenfizi kararının kesinleştiği tarihten itibaren hesaplama yapılacaktır.
  • Feragatla sonuçlanan davalarda feragatin açıklandığı andan yani feragat tarihinden itibaren 1 yıllık sürenin hesaplanması gerekir. (2. HD 2013/196 K,2011/521 Esas,

2009/23 K ve 2008/43 Esas, 2. Hukuk Dairesi2016/21265 E.,

2018/9073)

  • Kararın kesinleştirilmemesi halinde ilk davadaki kararın üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin 166/4. Maddesi gereğince açılacak dava ret edilecektir.
  • Birden fazla dava açılmış ise ve hepsi retle sonuçlanmışsa bu durumda da ilk açılan davanın reddi kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yılın geçmesi halinde de 166/son maddesinden dava açılabilir.
  • Bir yıllık süre asgari süre olup sürenin kesintisiz olması gerekir.
  • Bir araya gelip tekrar ayrılıp 1 yıl geçmesi hali taraflara 166/4 maddesine dayanarak boşanma kararı alma hakkı vermez.

3) Her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın yeniden kurulamaması,

  • Tarafların bir araya gelmeme sebeplerinin bir önemi yoktur.
  • Tarafların geçici bir süreliğine ancak ortak hayatı yeniden kurma iradesi gütmeden bir araya gelmiş olmaları ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamına gelmemektedir. Örneğin. Çocuğun hastalığı nedeniyle bir araya gelme, çocukların sorunları için veya belli konuları görüşmek için bir araya gelme,
  • Aynı evin içinde iki yabancı gibi karı koca münasebeti olmadan yaşamanın ispatlanması halinde de ortak hayat kurulmuş sayılmaz.
  • İspat Külfeti; Davacı, dayanak boşanma davası ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren kesintisiz olarak en az 3 yıldır bir araya gelmediğini ispat külfeti altındadır.
  • İspat Vasıtaları; Olayın özelliğine göre; tanık, cezaevi kayıtları, yurt dışı giriş çıkış kayıtları, kolluk araştırması ve her türlü delille ispatlanabilir.
  • TMK 166/Son için kusur aranmaz.
  • Davacının kusuru tam da olsa eğer şartları gerçekleşmiş ise hakim boşanmaya karar vermek zorundadır.
  • Fiili ayrılık süresince kusurlu davranışlar varsa bunlar göz önüne alınacaktır.
  • İlk dava hangi sebeple olursa olsun retle sonuçlandığı için davacı, bu davada karşı dava veya birleşen bir dava varsa tam kusurlu kabul edilecek, şartları varsa maddi tazminat ile yoksulluk nafakası ödeyecek, şartları varsa manevi tazminat ödeyecektir. *****
  • Dayanak davada dikkat edilmesi gereken, o davanın ispat edilememesi nedeniyle sonuçlanması halinde 166/ son maddesi gereğince açılmış davada artık davalı lehine manevi tazminata hükmedilemeyecektir.( fiili ayrılık sürecinde bir kusur da ispat edilmemiş ise) ****

Retle Sonuçlanan İlk Davanın Fiili Ayrılık Nedeniyle Açılacak Davaya Etkisi Olur Mu?

Ekileri;

1-Sonradan açılacak eylemli ayrılık davasının ön koşulu

2-Retle sonuçlanan davadan sonra taraflar arasında kusur olarak kabul edilecek bir vakıa yaşanmamış ise ilk davadan önce yaşananlar fiili ayrılık davasında kusur olarak bir daha tartışılıp kusur olarak kabul edilemez.

3-Retle sonuçlanan ilk davadaki kusur eylemli ayrılık davasında kusur yönünden kesin hüküm ve aynı zamanda kesin delil teşkil eder.

4- Retle sonuçlanan ilk davayı açarak fiili ayrılığa sebep olan ve birlikte yaşamaktan kaçınan taraf boşanmaya neden olan olaylarda yine de tamamen kusurlu edilir.

5- Dava açarak ayrı yaşamaya neden olduğu için açılan eylemli ayrılık davasında tam kusurlu kabul edilen eşin bu davranışı kişilik haklarına saldırı da teşkil etmez.

6- Bu nedenledir ki manevi tazminata da eylemli ayrılık davasında hükmedilemez.

Yargıtay 2. HD 2020/4688, 2020/5666 ve 12.11.2020 tarihli dosyalarımdan birinden aldığım karar; << Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, taraflar arasında daha önce görülen ve erkeğin davasına dayanak teşkil eden boşanma davasının, “Davalı kadına atfı kabil bir kusurun varlığının ispatlanamadığı” gerekçesiyle her iki tarafa da kusur yüklenilmeden reddedilip kesinleştiği, bu tarihten sonra tarafların bir araya gelmedikleri, fiili ayrılık döneminde gerek davalı kadına gerekse davacı erkeğe kusur olarak yüklenebilecek bir olayın varlığının ve erkeğin ilk boşanma davasında, tarafların boşanmayı gerektirir kusurlu bir davranışının kanıtlanamadığı, böylece bu tarihten önceki olayların artık taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği, dolayısıyla davacı erkeğe yüklenen “Sürekli fiziksel şiddet uygulama ve hakaret etme” vakıalarının bu dosya kapsamından erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, sonuç olarak Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesine dayanak teşkil eden ve retle sonuçlanan ilk davayı açarak fiili ayrılığa sebep olan ve birlikte yaşamaktan kaçınan davacı erkeğin boşanmaya neden olan olaylarda yine de tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Erkeğin gerçekleşen bu kusurlu eylemi kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediğinden somut olayda davalı kadının koşulları oluşmayan manevi tazminat (TMK md. 174/2.) talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.>>>>

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2020/2-96 K. 2022/1435 T. 2.11.2022 KARARI;

Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. Kesin hükümle amaçlanan ise; aynı kişiler arasında, aynı dava konusu uyuşmazlık hakkında mahkemelerin sınırsız şekilde meşgul edilmesini engellemektir. Bu şekilde hem kişiler, hem de devlet için hukukî güvenlik sağlanmaktadır. 21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nın 303. maddesine göre kesin hüküm hakkında; “1- Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 2- Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder,…” hüküm ile şekli anlamda kesinlik, maddi anlamda kesinliğin ön şartı olarak kabul edilmiştir. Maddenin devamında ise; bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesini, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve son olarak dava konularının aynı olması şeklinde belirlenen üç şarta bağlamıştır. Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Bir hüküm maddi anlamda kesinleştikten ve hangi tarafın ne yönde haklı olduğu tespiti yapıldıktan sonra artık tüm mahkemeler, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusu hakkında verilmiş bulunan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bunun sonucunda; aynı dava yeniden incelenemeyeceği (kesin hüküm itirazı) gibi, aynı konuya ilişkin yeni dava, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdır (kesin delil).

25…. Aile Mahkemesinin 25.07.2006 tarihli ve 2005/541 E., 2006/841 K. sayılı kararında erkeğin kusurlu bir davranışının bulunmadığı gerekçesiyle boşanma davasının reddine karar verilmiş, karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Açılan ilk boşanma davasını inceleyen hâkim: o evliliğe münhasır ve dava tarihine kadar taraflarca gerçekleştiği iddia edilen kusurlu davranışların bulunup bulunmadığını incelemiş, erkeğin kusurlu bir davranışı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Açılan bir boşanma davasının reddi veya kabulüne ilişkin verilen hüküm kesinleştiği takdirde, taraflar “açılan dava tarihi itibariyle” kararda yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımayacaktır. Hâl böyle olunca aynı taraflar arasında, aynı hukukî ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan “kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delilin” tarafları ve hâkimi bağladığı, artık kesin delil ile kanıtlanan olayların hukuksal açıdan doğru olarak kabul edilmesinin zorunlu olduğu, ret ile sonuçlanan davadan sonra tarafların yeniden bir araya gelmedikleri gibi dava tarihinden sonra ve fiili ayrılık döneminde gerçekleşen yeni bir vakıanın da ileri sürülmediği, TMK’nın 166/4. maddesine göre görülmekte olan eldeki davada hâkimin, ret ile sonuçlanan boşanma davasında belirlenen kusur belirlemesi ile bağlı olduğu, başka bir ifadeyle hâkimin “aynı döneme ilişkin” yeniden bir kusur belirlemesi yaparak nafaka ve tazminatlara ilişkin karar veremeyeceği açıktır.

Mahkemece bu hususlar gözetilmeksizin; ret ile sonuçlanan boşanma davasındaki kusur belirlemesi bir kenara bırakılarak, aynı döneme ilişkin yeniden kusur belirlemesi yapılması hatalı olduğu gibi, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminat ve nafaka ödenmesine karar verilmesi de doğru değildir.

Tam Ehliyetsiz Akıl Hastası Eş Dava Açabilir Mi?

➤ Tam ehliyetsiz akıl hastası kişinin dava ehliyeti yoktur.

➤ Bu bağlamda boşanma davasını bizzat açamayacaktır.

➤ Yargıtay, tam ehliyetsizlerin bizzat dava açamayacağı, yasal temsilcilerinin boşanma davası açabileceğini kabul etmektedir.

➤ Yine Yargıtay HMK 54.maddesi gereği vesayet makamından izin alınmasını istemektedir.

➤ Yârgıtay’ın hem en baştan kısıtlının davayı açamayacağı ve vasisi kanalıyla dava açılamsı gerektiği kararları olduğu gibi hem de bizzat tam ehliyetsiz eşin boşanma davasını açtığı durumda sonradan yasal temsilcinin izin vermesini kabul ettiği kararlar vardır.

➤ HMK nın «Temsil veya izin belgelerinin verilmesi» başlıklı 54. Maddesi;

Kanuni temsilciler, davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hâllerde izin belgelerini, tüzel kişilerin organları ise temsil belgelerini, dava veya cevap dilekçesiyle mahkemeye vermek zorundadırlar; aksi takdirde dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamazlar. Şu kadar ki, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkeme, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişilerin organlarının, yukarıda belirtilen eksikliği gidermeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebilir.

(2) İzin belgesinin alınması için mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye, müracaatı için kesin süre verilir. Bu süre içinde mahkemeye başvurulması hâlinde bu konuda karar verilinceye kadar beklenir.

(3) Süresi içinde belgelerin ibraz edilmemesi veya mahkemeye başvurulmaması hâlinde, dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.»

BOŞANMA DAVALARINDA İSTİNAF VE TEMYİZE KATILMA YOLUYLA BAŞVURMAK

➤ Katılma yoluyla istinaf HMK’nın 348. maddesinde düzenlenmiştir:

(1)İstinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabilir. İstinaf yoluna asıl başvuran taraf, buna karşı iki hafta içinde cevap verebilir.

(2) İstinaf yoluna başvuran, bu talebinden feragat eder veya talebi bölge adliye mahkemesi tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile başvuranın talebi de reddedilir.>>>

➤ Bir taraf, istinafa veya temyize başvuru hakkı bulunmasa veya süresini geçirmiş olsa dahi, diğer tarafın istinaf veya temyiz dilekçesine vereceği cevapla katılma yolu ile istinaf veya temyiz başvurusu yapabilir.

➤ Katılma yolu ile yapılan başvuru, asıl başvuruya bağımlı olduğundan, istinaf/temyiz yoluna başvuran taraf başvurusundan feragat eder veya talebi esasa girilmeksizin reddedilirse, katılma yolu ile başvuran tarafın talebi de reddedilecektir.

➤ Ama esas/asıl başvuru bakımından esasa girildikten sonra verilen ana başvuruya dair ret kararı, katılma yolu ile yapılan başvurunun da reddi sonucu doğurmaz.

➤ Yargıtay, boşanma davaları bakımından, katılma yoluyla başvurunun ilk başvurucunun talepleri ile sıkı sıkıya bağlı olduğu görüşünde olup, boşanma davaları bakımından katılma yolu ile istinaf/temyiz incelemesinin istinaf/temyiz edenin talepleri ile sınırlı olarak yapılması gerektiği yönünde kararlar vermekteydi.

<<….Katılma yoluyla temyiz, asıl temyiz talebine sıkı sıkıya bağlıdır. Davalı-karşı davacı erkek, ziynet alacağına yönelik hükmü temyiz etmediğine göre, bu dava yönünden davacı-karşı davalı kadının katılma yoluyla temyiz hakkı bulunmamaktadır. Bu sebeple davacı-karşı davalı kadının münhasıran ziynet alacağı davasına yönelik katılma yolu ile temyiz itirazının reddine karar vermek gerekmiştir…” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 17.12.2018 T., 2018/7544 E., 2018/14717 K.

“…Davacı kadın katılma yoluyla ziynet alacağı talebinin reddini temyiz etmiştir. Katılma yoluyla temyiz isteği asıl temyiz isteğine sıkı sıkıya bağlıdır. Davalı erkeğin ziynet eşyalarına ilişkin bir temyiz talebi bulunmamaktadır. Bu durumda, davacı kadının katılma yoluyla temyiz isteği incelenemeyeceğinden, ziynet ala- cağı davasının reddine yönelik katılma yoluyla temyiz isteğinin reddine karar vermek gerekmiştir…” Yargıtay 2. Hukuk Daire- si, 19.02.2020 T., 2020/555 E., 2020/1306 K.

Benzer yönde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.02.2022 T., 2021/10446 E., 2022/1595 K.

YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2023/1534 K. 2023/2900 T. 1.6.2023

Kararında Yargıtay 2. HD. 23.05.2022 tarihli ve 2022/2753 Esas, 2022/4769 Karar sayılı ilami ile; «…bölge adliye mahkemesince, davalı-davacı kadının erkeğin asıl boşanma davasının kabulü, reddedilen manevi tazminat, tedbir ve yoksulluk nafakası yönünden katılma yoluyla istinaf hakkının bulunmadığı belirtilerek bu yönden istinaf talebinin reddine karar verilmiş ise de; hüküm …erkek tarafından istinaf edildiğine göre; kadının, erkeğin istinaf sebepleri ile bağlı olmaksızın katılma yoluyla her iki davayı bütün yönleriyle istinaf etme hakkı bulunduğu gözetilerek, erkeğin asıl boşanma davasının kabulü, reddedilen manevi tazminat, tedbir ve yoksulluk nafakası yönünden katılma yoluyla istinaf taleplerinin esastan incelenmesi gerekirken yazılı şekilde kadının katılma yoluyla istinaf dilekçesinin hükümler yönünden inceleme dışı bırakılarak usulden reddine karar verilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına, tarafların sair temyiz itirazlarının ise o seferlik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.>>>

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 18.05.2022 T., 2022/2503 E., 2022/4642 K.”…Somut olayda, her ne kadar bölge adliye mahkemesince, davacı kadının “Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesi gereğince boşanmaya karar verilmesi ve iştirak nafakasının mik- tarı” yönünden katılma yoluyla istinaf hakkının bulunmadığı belirtilerek bu yönlere ilişkin istinaf talebinin esası incelen- meksizin reddine karar verilmiş ise de; hüküm davalı erkek tarafından istinaf edildiğine göre, davacı kadının, davalı erkeğin istinaf sebepleri ile bağlı olmaksızın katılma yoluyla hükmü bütün yönleriyle istinaf etme hakkı bulunduğu gözetilerek, ….bozmayı gerektirmiştir…”

Taraflardan Birinin Ölümünün Boşanma Davasına Etkisi

  • Dava sırasında taraflardan birinin ölümü, o kişinin taraf ehliyetini sona erdirir (TMK m.28/1). Bu nedenle, davaya ölen tarafa karşı veya onun adına devam edilmesine imkan yoktur.
  • Ölen tarafın mirasçılarına karşı veya onun mirasçıları tarafından davaya devam edilip edilemeyeceğini tespit için “yalnız öleni ilgilendiren davalar” ve “mirasçıları da ilgilendiren davalar” olmak üzere bir ayrım yapılması gerekir.
  • Yalnız ölen tarafı ilgilendirmeyen, yani mirasçıları da ilgilendiren, mirasçıların malvarlığı haklarını etkileyen davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalmaz. Bu davaya ölen tarafın mirasçıları tarafından devam edilir.